son zamanlarda iyice moda olan, sükse ve prim yapan " hayatın basit detaylarını zekice bir bakışla yakalayıp insanları kah gülümseterek, kah hüzünlendirerek kah hüzünle manalı manalı gülümseterek tespitler yapma " akımının örneklerinden biri daha. ayrıca (bkz: umut sarıkaya) ve daha nicesi. 20'li yaşlarındaki bir insan niye sandık içi gibi bir ismi köşesine başlık ve tema olarak seçer de şuncacık hayatındaki ıvır zıvır bir sürü ipe sapa gelmez detayı 'bakın basit ama ne kadar dikkatlice yapılmış zekice tespitler' diye gözümüze dayar durur ki. çizgilerine lafım yok ama sandık içinde anlattıklarıyla çizgileri ve desenleri arasında büyük bir uçurum var. ayağına 3-4 numara büyük ayakkabı giymiş de hızla koşmaya çalışan küçük bir çocuk hissiyatı uyandırıyor ister istemez (bakın ben de yaptım, bulaşıcı mı ne ) bu açıdan umut sarıkaya'yı daha çok beğeniyorum. en azından onun çizgileri de kötü ve en azından bu açıdan daha tutarlı. sandık içi'ni okumayı bırakalı çok oldu, çünkü ciddi ciddi sinirlerimi germeye başladığını fark etmiştim ve bıraktım. yeraltı öyküleri ni okuyorum ama hala. en azından orda daha samimi geliyor bana.