yuvamda olmamak yazacaktım aslında buraya. evimden uzaktan olduğum için. ama fark ettim ki artık ev, yuva kavramları eskisi kadar kesin şeyler değil. benim 2 yere ded aidiyetim var. bu ne ara oldu ben de anlamadım ama böyle oldu. bu durum beni mutlu ediyor aslında. ama şu anda her şeye rağmen özlemimin ağır bastığını söylesem yalan olmaz. belki de aidiyet, aslında sadece bir insana bakan bir olgudur.
3 haftalık sınav dönemimin 3. haftasının son 2 günündeyim ve 4 tane sınavla cebelleşeceğim. ders çalışamıyorum, stres olamıyorum, üzülemiyorum, öğrenmek istediğim halde kafam isteklerime pek boyun eğmiyor. ne de olsa benim kafam, dik başlı ve asi. ve de inatçı tabi. neticede yaz okuluna kalacağım, istanbuldan ve yarı yuvamdan biraz daha uzak kalacağım.
sevgiden, sevmekten nasıl emin olabiliriz ki derken yavaş yavaş anlamaya başladım, gel gör ki sabır en büyük erdem. birini seviyorsan onu hiç ellerinin arasına almamalısın, çünkü alırsan esir edersin sevdiğini. esaret en kötü şeylerden biri değil mi şu dünyada? mesela okula giderken gördüğüm yeşilliklerde minibüsü durdurup inip saatlerce çimlerin üzerinde uzanmak, düşünmek, kitap okumak, dibine kadar o mutluluğu yaşamak mümkün değilse bunun nedeni günlük hayatın ve onun asıl fikir babası sistemin bizi esir alması değil mi? nice dava adamları hep özgürlüğü savunurken kendi esaretlerinde boğulmuyorlar mıydı?
artık arşivimdeki müzikler beni tatmin etmez oldu. bildiğim şeyler de... yeni şeylere duyulan ihtiyaç, sıkılma hissi insanı mutsuz eder be sözlük. aslında herkes her şeyden sıkılır. ve tabi herkesten... bir şeyler bizi kaçıp gitmekten alıkoyuyorsa bunların değen şeyler olduğuna inanmak istiyorum, aksi takdirde geri dönüşü olmayan yığınla zamanı heba etmiş olmalıyım.
ait olmadığını düşündüğü bir yere ansızın aslında ait olduğunu fark eden insanların şaşkınlığı vardır ya, işte o duygu hakikaten çok ilginç bir duygu... "ilginç" yerine başka bir niteleme kullanmak istediysem de aklıma gelmedi, çünkü tarif edilemez bir şey, yaşayanlar bilir. peki şu durumda asıl sorunsalımız şu mudur: bu şeyi gerçekten istiyor muyuz, yoksa alışkanlıkları ve kuralları delmek efor gerektirdiği için hayır mı diyemiyoruz hayata, gidişata?
yazdıklarımın yarattığı mutsuzluk, aslında tatminsizlik kaynaklı mutsuzluklardır dostlar, yan, direkt mutsuz olmak için iyi birer neden sayılmazlar. ama gelin görün ki tatminsizlik de en büyük mutuzluk kaynağı değil mi...? hiç değilse benim için.
Hiç değilse bugün, farklı bir şey yapalım ve sınırlarımızı zorlayalım, yeni bir şey öğrenip yaşamımızı anlamlandıralım, çünkü o kadar boş ki... ve insan, bu boşlukta boğuluyor. meşguliyetler bile bazen kar etmez, çünkü kaçmak değil yüzleşmek gerekir şu durumda. o yüzden okuyalım, konuşalım, diyalog kuralım, bu diyalogların bizi düşünmeye sevk etmesine izin verelim. yoksa varlığımız hakikaten başlı başına bir mutsuzluk sebebi...