21 Aralık 2012'ye dair Maya Takvimi'nin sisteminin nasıl çalıştığını hatırlamak adına (bkz: #17672406)'den kısa bir alıntıyla başlayarak kaldığım yerden devam ediyorum.
"maya takviminin sistemini en basit haliyle inceleyecek olursak:
mayalar bizim bugün kullandığımız ondalık sistem yerine, yirmilik sistemi kullanmış ve bütün kayıtlarını da bu sisteme göre yapmışlardır.
mayaların normal takvimi 20 günü olan 13 aydır. yani normal yılı 13 x 20 = 260 gündür.
kullandıkları diğer bir takvim ise müphem'di. bu da 20 günü olan 18 ay + 5 ekstra gündür.
müphem yılları ise; 20 x 18 + 5 = 365 gündür.
zaman ayrımını da bizden farklı olarak;
1 ay (uinal) = 20 gün
360 günlü yıl (tun) = 360 gün (18 ay x 20 gün)
20 yıl (katun) = 7.200 gün (20 x 360)
400 yıl (baktun) = 144.000 gün (20 x 7.200) şeklinde yapmışlardır.
buna göre;
mayalar dünya yaşam döngüsünü (zamanını) beş çağa bölmüşlerdir ve bu çağlara da güneş çağları demektelerdi.
bu beş çağın her birinin sonunda güneş'te oluşan aktivitelere göre, dünya'da büyük afetler meydana gelmekteydi.
her bir çağı ise "13 baktun: 13 x 144.000 = 1.872.000 gün (5128 yıl)" olarak hesaplamışlardı.
buradan yola çıkıldığında, dünya'da yaşanan çağların toplamı ise "5 x 5128 yıl = 25.640 yıldır". yani her 25.640 yılda dünya'nın döngüsü (zamanı) sıfırlanmaktadır. yani maya takvimi'ne göre her şey yeniden başlamaktadır.
buna göre yapılan hesaplamalara bakıldığında ise, halen içinde yaşamakta olduğumuz beşinci çağ, 21 aralık 2012 tarihinde sona ermekte ve dünya zamanı yeniden başlayacaktır. yani 13.0.0.0.0 olarak yeni birinci çağa girilecektir."
Bu takvim oldukça uzun bir zaman dilimini tarihlendirebilmiş olmasına rağmen, 21 Aralık 2012 tarihinde sonlanmaktadır. Matematik ve astronomi konusunda bugün bile algılamakta zorlandığımız ölçüde ilerlemiş olan bir uygarlığın takvimi, neden bu tarihte son noktayı koymuştur? Kafaları da karıştıran bu olsa gerek...
Bir çok yazar, arkeoloji uzmanı ve bilim adamı 21 Aralık 2012 tarihinin bir son olmadığını, zamanın devam edeceğini ve takvimin başa dönülerek yeniden kullanabileceği görüşünde. Belki haklı da olabilirler. Fakat resmin tamamını görebilmek adına yazık ki birçok insanın sahip olduğu bilgilerin dışında, (bkz: #17672406)'de yazdıklarımdan fazlasına sahip değilim.
Lakin madalyonun öbür yüzünü ele alacağım şimdi, şu meşhur cern mevzusu...
Çoğumuz uzun zamandır biliyoruz bu kuruluşu, uzaktan ya da yakından faaliyetlerini inceleriz, sonuç bildirimlerini okuruz ya da az çok çalışanlarını takip ederiz bir şekilde... Higgs Bozonu, diğer adıyla Tanrı Parçacığı deneyi ile duyduk en son. 10.000'in üzerinde bilim adamının konuya dair bilgi paylaşımları yaptıklarını öğrendik bu keşif adına...
Yakın zamanda ise 21 aralık 2012'de cern'de yeni bir dönem başlayacağını, 16 aralık 2012'de durdurulacak olan büyük hadron çarpıştırıcısı(lhc)'nın 21 Aralık'ta tam kapasiteyle yeniden çalıştırılmaya başlanacağını duyurdular. lhc'nin enerji miktarının toplam 14 tev'e ulaşmasıyla ''süper simetrik parçacıkların'' görülmesinin beklendiğini ve lhc'nin 18 ocak 2013'ten itibaren proton-iyon çarpıştırmalarına başlamasının hedeflendiğini söylediler.
Bu noktada ister istemez merak ediyor insan; bu tarihin tesadüf olması çok da olası değil aslında, hele ki bu çapta büyük bir deney için. Peki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı deneyinin 21 Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirilecek olması, bu denli büyük bir enerji kullanımı için seçilmiş bir tarih olabilir mi?
Bu noktadan sonra yazacağım her şey uzun zamandır araştırdığım ve edindiğim bilgiler üzerine kurulan teorilerden ibaret. Her teorinin pratikte gerçekleşmesi elbette muhtemel değildir. Lakin teorinin pratikte gerçekleşmeme olasılığı olduğu kadar, gerçekleşme
olasılığının olduğu da muhtemeldir.
Dolayısıyla 21 Aralık 2012'ye dair kesin bir yargıyla ne "bir şey olacak", ne de "bir şey olmayacak" derim. Tamamıyla aradayım, fakat her iki görüşü de ilgiyle takip ediyorum. Ve şu örneği vermek istiyorum; Ankara'da senesini tam olarak hatırlayamadığım çok da uzak olmayan bir zaman diliminde kentte yaşadığım sıralarda, tüm yazın kurak geçeceğinden ve çok uzun süreli su kesintileri olacağından söz edilmişti hava durumu haber bültenlerinde uzunca bir süre. Hiç yaşamadık mı susuzluğu? Yaşadık tabi, lakin 1 haftayı da geçmedi. Sonrasında gök yarılmışcasına yağdı günlerce yağmur; ne susuzluk yaşandı, ne de kuraklık... Eh... Bilimle dahi olsa, Allah'tan başka gaybı bilen olmuyormuş demek... *
Neyse, dönelim konumuza...
Teorilere göre 21 Aralık 2012 tarihinde Güneş Sistemi'mizin galaksi merkezinde hizalanacağından bahsetmiştim. (bkz: ##17672406)
Buna göre kısaca hatırlayacak olursak da; Güneş Sistemi'mizin merkezi ile Galaksi Merkezi 21 Aralık 2012'de ufuk çizgisi'nde hizalanacaklar ve bu durum 3 gün sürecektir.
Ve Güneş Sistemi'nin Galaksi Merkezi ile hizalanması ve bu durumun diğer gezegenler üzerindeki etkilerini açıklayacak bilimsel verilere, bu tür bir olayın çok uzun yıllar sonra ilk kez olacak olması sebebiyle yazık ki ulaşamamakta olduğumuz söylenmektedir.
Astrolojik harita bir çoklarına göre elbette yeterli bir delil değildir. Fakat geçmişteki gelişmiş uygarlıklara baktığımızda astronomi ve matematik konusunda oldukça ilerlemiş olmaları bir yana, astrolojiyle yönlerini belirlediklerini görmek oldukça şaşırtıcı oluyor bir noktada...
Ve hepsini bir yana bırakırsak eğer; kur'an'da geçen bir ayet dikkatimi çekiyor benim. elbette ki kur'an 3 boyutu olan kutsal bir kitap ve her bir ayeti onlarca şeyi açıklamakta fakat, yine de en'âm suresi'nde geçen bir ayeti hatırlatarak devam etmek istedim;
"O (Allah) ki, yıldızları, karanın ve denizin karanlığında, onlarla yol bulasınız diye yarattı. Anlayan bir kavim için âyetleri (böyle) açıklarız." En'âm(6)/97
Ve yine altını çizerek eklemek isterim ki; astroloji'yi desteklemek adına asla eklemedim bu ayeti, sadece "destekleyici unsuru olabilir mi?" düşüncesiyle ufak bir dipnot geçtim. Malum, teori üretiyoruz. *
Peki, hizalanma olacak mı gerçekten?
Ve olursa şayet, bu hizalanmanın dünya ve dünya yaşamı üzerindeki etkileri nelerdir?
Felaket tellallığı yapanlar, çok uzun zaman önce gerçekleşmiş bir olay olmasına ve ellerinde bilimsel veri olmadığını söylemelerine rağmen neye dayanarak bu teoriyi ileri sürüyorlar?
Peki bu durumun Dünya'yı ya da Dünya yaşamını etkilemeyeceğini söyleyenler, dolunay'ın dahi denizlerin çekilmesine sebebiyet verdiği Dünya'mızda, nasıl herhangi bir etkinin yaşanmayacağını umarak bu teoriyi ileri sürüyorlar?
Ki şayet böyle bir durum yaşanacak olursa, belki söylendiği ölçüde büyük felaketler yaşanmayabilir lakin; hiç bir etkinin yaşanmayacağı konusunda kesinlikle hem fikir değilim. Nitekim kaos teorisi'nden yola çıkarsak, Amazonlar'da kanat çırpan bir kelebeğin, Avrupa'da büyük fırtınalara yol açabileceğini biliyoruz.
Hepsi bir yana 21 Aralık tarihinde her sene bildiğimiz bir olay yaşanmaktadır zaten; Güneş, Oğlak Dönencesi'ne dik gelir ve Gündönümü oluşur. Bu da Kuzey Yarım Küre'de en uzun gecenin, Güney Yarım Küre'de ise en uzun günün yaşanmasına sebebiyet verir.
Ve sanıyorum ki felaket tellallığı yapan kesmi bu denli korkutan da, her yıl yaşadığımız olağan 21 Aralık Gündönümü ile tüm bu hizalanmanın denkleşmesidir. Ve yine sanıyorum ki idrak edebilmek adına, bir nevi kaos teorisi mantığıyla bakmak gerekiyor olsa gerek...
Bu noktada tekrar başa dönersek, yani şu meşhur Maya Takvimi'ne; 21 Aralık 2012 tarihinde zamanların sonu noktasını koyduklarını hatırlıyoruz. 5 çağa bölünen ve şu an içinde bulunduğumuz 5. çağın zamanlarının sonu...
Şayet doğruysa bu 21 Aralık 2012 zamanların sonu mit'i; bunun için ya Dünya'nın ve Dünya yaşamının tamamen yok olması ya da "zamanın yok olması" için, Dünya'nın kendisinin ve Güneş'in etrafındaki dönüşünün durması gerekmektedir. Çünkü bu; Dünya'da yaşayan tüm canlılar için zaman kavramının yok olmasına sebebiyet verecektir.
Şimdi bunu cebimize koyup devam ediyoruz...
Dünya'nın kendisinin ve Güneş etrafında dönmesini sağlayanın iç Manyetik Alan ve Kutuplar olduğunu biliyoruz.
Ve şayet iç Manyetik Alan ve Kutuplar'da meydana gelebilecek herhangi bir değişiklik olursa, Dünya'nın dönüşünde ne gibi farklar olacağı da bilim çevrelerince bilinmekte ve onaylanmaktadır.
Peki gerçekten bir kesimin söylediği gibi 21 Aralık 2012 tarihinde iç Manyetik Alan ve Kutuplar birden bire değişebilir ve Dünya durabilir mi?
Peki şayet felaket tellallığı yapanlarca söylendiği gibi bu durum gerçekleşirse; en basit örneğiyle Dünya'nın üzerinde bulunan ve dolayısıyla çekim etkisinde olan denizler, göller, nehirler, akarsular...vb. bu çekim etkisinden kurtulduğunda, yeryüzünün 4/3'ünü kaplayan sular ne olacak?
Ve 21 Aralık 2012'de felaket tellallığı yapanların tüm söylediklerini kabul etmelerine rağmen, insanlığın %10'unun öleceğini fakat tüm bu olanlara rağmen aydınlanma çağının yaşanacağını söyleyen kesime ne demeli?
Bunu da kokuyoruz cebimize...
iş bence bu noktadan sonra ilginçleşmeye başlıyor...
Teorisyenlere göre bazı kaynaklarda bu kutup değişiminin olacağını yıllar öncesinden tespit edildiği söylenmektedir. "Tamam, bunda ne var? Elbet bir gün olacak..." diyebiliriz, lakin işte şu meşhur 21 Aralık 2012'de olacağı deklare edilmiş birçok kaynakta. Ve kutup değişimine sebebiyet olarak da, yine bu tarihte beklenilen Güneş Sistemi ve Galaksinin hizalanmasından etkilenen iç Manyetizma'dan kaynaklandığı söylenmektedir. Ve bu görüşe göre de bu değişimin önüne geçilmek için dev bir manyetik çekirdek oluşturuldu; evet, cern'den bahsediyorum!
Cern nedir?
Dev halka, bu manyetik alanın bozulmasının önüne geçme amacıyla oluşturulmuş.
Aslında tam olarak ne yaptığı konusunu bir türlü anlayamadığımızı ve medyanın farklı yönlendirmeleri sayesinde ise, resmin tamamını göremediğimiz söylenmekte bir çok kaynakta...
Bir çok kaynak Cern'de yapılan her deneyin Kutup Noktası'ndaki değişim sırasında olduğu ve iç Manyetik dengeleri yerine getirecek Manyetik Alan'ın oluşmasıyla, bu bozulmanın önüne geçilmeye çalışıldığından bahsetmektedir. Yani her deneyin manyetizma kalibre sistemi gibi çalıştırılarak Kutup Noktaları'nı korumaya çalıştığı ve başarılı olup olamayacağı konusunda test edildiği söylenmektedir. Bir kısım teorisyene göre ise 21 Aralık 2012 tarihinde tam kapasite çalıştırılmasının sebebi ise, beklenilen Kutup kaymasının bu tarihte olacağındandır. Yani tüm bu testler sürecindeki hazırlık, 21 Aralık 2012'yi hedeflemektedir.
Evet, tüm bunlar teori diyebiliriz lakin, bir yandan cern'ün logosu geliyor aklıma; hani şu Güneş Sistemi ve Galaksi hizalanmasını gösterdiği:
Şayet felaket ve cern teorileri doğruysa; 21 Aralık 2012'de yapılacağı söylenen büyük hadron çarpıştırıcısı deneyi gelmiş geçmiş en büyük deney olmasının yanı sıra, bu hizalanma anındaki manyetik kutbun yok olmasının önüne geçecek bir deney olsa gerek gibi gözüküyor... Peki bu teorileri kabul edersek, sizce başarabilirler mi?
Cern'ün nasıl çalıştığını kısaca açıklayan videolar yapılmış. Topladığım bilgiler doğrultusunda anladığım kadarıyla da, proton çarpışmasını anlatıyor. Çok fazla şey anlamasak da, sanırım manyetik alanın nasıl bir alan kapladığı ve ne işe yaradığını görmek açısından yararlı.
Elbette tüm bu yazılanlar teoriden ibaret. Ki en başında konuya dair tamamen tarafsız olduğumu, lakin iki tarafın da görüşlerini ilgiyle takip ettiğimi dile getirmiştim. Fakat kafam karışıyor yine de sözlük...
Şayet tüm bu varsayımlar, gerçekten varsayım olarak kalacak ise aklımı kurcalayan tek şey; söylendiği gibi cern'ün serverları üzerinde konuya dair bilgilerini bir süredir neden kaldırmış olduğu?
Ve Higgs Bozonu ya da Tanrı Parçacığı deneyi sonuçlarının açıklanacağı söylenmesine rağmen, neden deney sonuçlarının ortada olmadığı?
Peki tüm bunları cepte tutarsak cern'ün tam kapasite çalıştırılması sonucunda kara deliğe sebebiyet verecek olmasına dair ortaya teoriler atan bilim adamlarına ne demeli? Bu grupta kendi içerisinde ikiye ayrılıyor; fakat her iki taraf da kara deliğin oluşacağını kabul etmekte. Tek bir farkla; bir kesimi bu kara deliklerin zararsız olup, kendi kendini tüketeceğini söylerken, diğerleri Dünya'yı yutacağını ileri sürmekte.
Şayet bir kara delik oluşacaksa, kendi kendini tüketmesi çok da mantıklı gelmiyor doğrusu bana...
Sonuç itibariyle kara deliğin tanımını; "Genel göreliliğe göre kütle ve enerji, uzay ve zamanın özdeşleştiği dokuyu, yanı uzay-zamanı bükerek bizim kütleçekimi olarak algıladığımız etkiyi yaratır. Eğer yeterince büyük ölçeklerde kütle ya da enerji yeterince küçük bir alana sıkıştırılırsa bu bükülme öylesine aşırı olur ki, bu kütleçekim "kuyu"sundan ışık bile kaçamaz. Böylelikle bir kara delik ortaya çıkmış olur." şeklinde öğrenmedik mi? Bilemiyorum, sizce hangisi mantıklı?
Yanı sıra, BBC'nin End Day Belgeselini hatırlatmak istiyorum...
Dünya'nın sonunu getirebilecek 5 teori üzerine kurulu bir belgesel izledik End Day'de.
--spoiler--
Ve şunu merak ediyorum; bu belgeselin cern'e "bariz bir şekilde gönderme yaptığını" gözden kaçıran olmuş mudur sahiden?
Dünya'nın sonunu getirebilecek 5. teorisinde, cern laboratuvarını ve büyük hadron çarpıştırıcı deneyini görmekteyizdir aslında. Sadece cern'ün adı değişmiş ve deneyin adıysa verilmemiştir... Bir kara deliğin oluşumu ve Dünya'nın yok olmasıyla son bulur. Tüm bu sürece dek bilim adamlarının çoğu bu deney sonucunda oluşacak kara deliğin dünya'yı yok edeceğini söylerken, tüm bunlardan sonra bir bilim adamı sırıtarak; "tabi ki tüm bunlar ancak bilim kurgu filmlerinde olur." der ve belgesel biter.
--spoiler--
Bu ne yaman çelişki, nasıl bir ironi diyor insan haliyle. Sonuç itibariyle yapımcısının BBC olduğu bir belgesel izliyoruz, herhangi bir film değil... işte bu sebeple bu felaket ve cern teorilerini tarafsız da olsak ciddiye alarak izlediğimizde bu belgeseli, çok daha farklı şekilde yaklaşıyor insan ister istemez.
Fakat tüm bunlara rağmen tarafsızlığımı korumaya devam ediyorum. Ve yeni bir şeyler öğrendikçe yazmaya da...
Ne diyeyim, bekleyip göreceğiz.