oğuzlar kavmî ve siyasî bir teşekkül için el (il) kelimesini kullanmakta idiler: oğuz eli, akkoyunlu eli, dulkadırlı eli. onların diğer türk kavimlerinin söyledikleri aynı anlamdaki budun sözünü unuttukları anlaşılıyor. bu kelimenin moğolca karşılığı olan ulus sözü de ilhanlılar'ın tesiri ile, ancak doğu anadoluda türkmenlerce, el kelimesi ile birlikte, kullanılmıştır. karakoyunlu ulusu, boz-ulus, kara-ulus.
şimdi biz el yerine umumiyetle arapçadan aldığımız kavim (kavm) kelimesini kullanmaktayız. görüldüğü gibi, oğuz-elinin başında yabgu unvanlı hükümdarlar vardı. xii. yüzyıldan sonra bu kelime, bu anlamda, kullanamayarak unutulup gitmiştir. türkmen ellerinin başında bulunan hükümdarların ise türkçe yalnız beğ unvanını taşıdıkları görülür. elin zamanla ülke anlamına gelmiş olduğu malûmdur. yurt; elin, boyun, obanın ve ailenin oturduğu yerdir.
oğuz elini meydana getiren teşekküllerden her birine boy denir ki, kâşgarlı bu sözün oğuzca olduğunu bildiriyor. orhun âbidelerinde geçen bod sözü, söylendiği gibi, belki bu kelimenin en eski şeklidir. boy, türkiyede bu anlamda gerek resmî dilde, gerek halk arasında son zamanlara kadar kullanılmıştır.
türkiyede boyların başında bulunanlara da boy beği deniliyordu.
kavim gibi arapçadan alarak resmi dilde kullandığımız kabîle kelimesi türkçede hususiyetle boy manâsını ifade eder. boyları irsen idare eden reisler de beğ unvanını taşırlar.
oğuz ve türkmen soylularını bu beğler meydana getirirler. yabgular ve sultanlar da beğler arasından çıkmıştır. boylar da obalara ayrılmaktadır.
kâşgarlı, oba kelimesinin de oğuzca olduğunu söylüyor. obalardan sonra her halde aileler geliyordu ki, oğuzların bunu hangi kelime ile ifade ettikleri bilinemiyor. böylece aileden (soy) obalar, obalardan boylar ve boylardan da oğuz eli meydana gelmiştir. oğuz elinde asıl oymak birliği boydur.
oymak kitabımızda, boylar (kabîle), obalar (cemâat) ve onların kollarını ifade etmek üzere, umumî bir mânâda kullanılmıştır. bunu evvelce aşîret kelimesi ile ifade ediyorduk. aşîret şimdi güney anadoluda, teklik hem çokluk olarak, yörük anlamında kullanılıyor. mesela iki aşiret geldi demek yörüklerden iki kişi geldi demektir.
oğuz boylarının arap ve diğer bazı kavimlerde olduğu gibi, münferiden bir hayat geçirdikleri veya tek başına siyasî bir harekette bulundukları nadir olarak görülür. onlar daima el halinde (yani üç-dört oymak bir arada) yaşamayı severler ki, bu husus siyasî başarılarında mühim bir âmil olmuştur.
görüldüğü gibi, x. yüzyılın başlarından itibaren oğuz elinden kümeler halinde ayrılmalar başlamıştır. bu kümelerden ilki hazar denizi kıyısındaki yarım adaya giderek yurt tutmuş ve buraya mangışlak adını vermişti.
ikinci bir küme ise selçukluların idaresinde yakın-doğu ülkelerine geldi, üçüncü bir küme de yine xi. yüzyılda karadenizin kuzeyinden balkanlara indi.
diğer taraftan oğuzlardan kalabalık bir nüfus da seyhunun orta yatağındaki şehirlerde yerleşmişti. göçebe oğuzların bu şehirli eldaşlarına, küçümseyerek, yatuk yani tenbel adını verdiklerini biliyoruz. fakat bütün bunlara rağmen oğuz eli eski yurdunun bir kısmında el teşkilatını muhafaza ederek yaşıyordu. boz-ok ve üç-ok adları ile iki kola ayrılan sultan sancarın galibi oğuz kümesi önemli bir kol olmakla beraber son teşkilatlı küme veya ana kol değildir.
boz-ok ve üç-ok ikili teşkilatını en son taşıyan oğuz-türkmen kümesi, moğol baskısı yüzünden xiii. yüzyılın ikinci yarısında anadoludan suriyeye göç eden kalabalık topluluktur. bu topluluğun tarihinden de daha önce söz edilmişti.
oğuz boylarının tarihlerine gelince, bunların tarihlerinin seyri de, tıpkı oğuz elininki gibi olmuştur. yani herhangi bir siyasi harekete boylara mensup bütün obaların katıldıkları görülmez.
mesela xii. yüzyılda iranın fars eyaletinde siyasî iktidarı ellerine geçiren salurlar bu boyun ancak bir obası veya kolu idi. akkoyunlu ailesinin buyruğunda da bayındır boyunun bir obası (akkoyunlu) bulunuyordu. hatta selçuklu fethine, bu ailenin mensup bulunduğu kınık boyunun bütün obaları katılmamıştır. anadoluda oğuz boylarına ait yer adlarının ve teşekküllerin muhtelif yerlerde görünmesi aynı sebeble ilgilidir. yani oğuz boylarından pek çoğunun obaları ve kolları bu ülkeye farklı zamanlarda gelmişler ve bu gelenlerden de siyasî ve iktisadî sebebler ile yeni ayrılmalar olmuştur, ileride oğuz boyları ayrı ayrı incelendiği zaman bu husus daha iyi anlaşılacaktır.
dikkate değer bir husustur ki, xvi. yüzyılda osmanlı ailesinin yurdu olan sultanönü sancağındaki karacaşehir kazasına bağlı bir köy, tokuz-oğuz adını taşımakta idi. bu köyün ne gibi bir sebeble bu adı aldığı bilinemiyor.
seyhun oğuzları xi. yüzyılda 24 boydan müteşekkil bulunuyorlardı. bize bunu bildiren kâşgarlı mahmud, aynı zamanda bu boylardan 22 sine ait bir liste de vermiştir. mamafih selçuklu fethinden bahseden bir ermeni müverrihi de fâtih kavmin 24 boydan meydana geldiğini kaydetmiştir. oğuz boylarına ait tam liste xiv. yüzyılın başlarında reşideddin tarafından verilmiştir.
bu listelerin ehemmiyeti şuradadır ki, bunlar olmasa idi oğuz boylarına ait tam bir liste yapmak bizler için pek müşkül ve hattâ belki de imkânsız olacaktı. kâşgarlının listesinden yalnız memlûk devri müverrihlerinden aynî faydalanmıştır. diğer eserlerde görülen listeler (hamdullah-i müstevfî, yazıcı-oğlu, neşri, ebûl-gazi ve diğerleri) doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak reşideddininkinden gelmektedir.
kâşgarlı mahmud, halac adını taşıyarak bazı hususlarda diğerlerinden ayrıldıkları için oğuzlardan sayılmadığını söylediği iki boyu listesine almadığı gibi, bunların adlarını da vermemiştir.
diğer taraftan kâşgarlının, sayısı az ve damgaları belli değil dediği çarukluğ boyunun adına da reşid ed-dinin listesinde rastgelinemiyor.
orada kaşgarlıda bulunmayan şu adlar vardır: yaparlı, kızık, karkın.
bunlardan kızık ve karkından birini kâşgarlının listesine almadığı iki boydan biri olarak kabul etmek zarurîdir. diğerinin de yine bunlardan biri olduğuna ihtimal vermek mantıkîdir.
çünkü, her iki boy yani kızık ve karkın aynı dalda, yıldız-hanın oğulları arasında gösterilmiştir. halbuki yaparlı boyu başka bir dalda, ay-hanın oğulları arasında bulunmaktadır.
yaparlı, yine orada adının ne manaya geldiği yazılmayan biricik boyudur. diğer taraftan hiç bir yerde ne çarukluya ne de yapırluya ait tarihî bir kayda, bir yer adına veya bir teşekküle rastgelinebilmiştir.
kısaca reşided-dindeki yapırlunın kâşgarlıdaki çarukluğun yerini tuttuğunu ve yine aynı müellifin listesine almadığı iki boyun da kızık ve karkın olduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz. reşided-din'in listesinin bu iki boy bakımından da, vakıalara uygun olduğu görülüyor. çünkü, her iki boya ait yer adlarına ve teşekküllere türkiyede rastgelinmiştir. kâşgarlının listesinin boyların o zamandaki siyasî şöhretlerine göre sıralandığı anlaşılıyor. meselâ selçuklu hanedanının mensub olduğu kınık boyu orada en başta yer almıştır.
halbuki bu boy reşîded-dinin listesinde en sonda bulunmaktadır. reşided-dinin listesinin, oğuz boylarının eski siyasî ve içtimaî mevkilerine göre tanzim edildiği görülüyor. burada 24 boy her biri eşit sayıda olmak üzere oğuz hanın altı oğlundan türetilmiştir. diğer taraftan kâşgarlınınkinde olduğu gibi, burada da boylardan her birinin kendine mahsus damgaları olduğu halde, her dört boyun ortak bir ongunu da vardır.
reşided-dinde 24 boy iki kola ayrılmıştır.
bunlardan biri boz-ok, öbürü de üç-ok adlarını taşıyor. ne bu ikili tasnif ne de onların isimleri kâsgarlıda vardır. ancak bunun da tarihî bir vakıa olduğunu biliyoruz.
sancarı yenen oğuzlar, bu adlar ile iki kola ayrıldıkları gibi, xiv. yüzyılda kuzey-suriyedeki türkmenler de yine bu adlar ile iki kola ayrılmışlardı. bu türkmenlerden boz-ok koluna mensup olanlar yozgat bölgesinde yurt tuttuklarından bu bölge cumhuriyet devrine kadar bu adla anılmıştır. ayrıca xvi.yüzyılda konyanın kuzeyinde, istanbul-halep ana yolu üzerinde de bozok adlı büyük bir köy vardı. bugün de urfanın birecik kazasında bozok adlı bir köy bulunmaktadır.
reşid ed-dinde boz-ok kelimesi parçalamak şeklinde manâlandırılmıştır ki, kelimenin boz fiilinden getirildiği görülüyor. üç-ok da üç adet ok seklinde izah edilmiştir.
fakat bu izah şekillerini kabul etmeye imkan yoktur. okun on-okta olduğu gibi, eski zamanlarda boy anlamına geldiğini biliyoruz. bu isimlerdeki ok kelimesinin de boy manâsında olduğu muhakkaktır. buna göre üç-ok, üç boy demektir.
bozoka gelince, buradaki boz kelimesinin de, bir rakamın yerini aldığı akla geliyor. yine reşided-dindeki sözlere göre, oğuz-elinde hâkim kolu boz-oklar teşkil etmiştir. bu sebeble boz-okların alâmeti yay ve tâbi kol oldukları için de üçoklarınki oktur. tuğrul bey 1038 yılında nişabura girerken kolunda gerilmiş bir yay ve belinde de üç-ok bulunuyordu. bunlar her halde, kendisini boz-ok ve üç-okun, yani bütün oğuz-elinin hükümdarı saydığının bir ifadesidir. yüreğir boyunun damgasının da bir yay ve üç ok -pek muhtemel olarak- şeklinde olduğu görülüyor. daha önce de söylendiği gibi, bir yay ve üç ok, pek muhtemel olarak oğuz yabgularının hükümdarlık alâmeti idi.
eski türk ellerinde ve ordularında ikili düzenin değişmez bir kaide olduğu bilinir.
oğuz elinde ve ordusunda da, görüldüğü gibi, bu kaide hâkimdi. böylece el ve ordu ikiye bölünmekte, bunlara kol denilmektedir. kollar da birbirinden sağ ve sol sıfatları ile ayrılıyor. osmanlı imparatorluğunda da sağ kol, sol kol adları verilen bu ikili düzen hem askerî, hem de mülkî teşkilâtta esaslı bir kaide olarak uygulanmıştı. türklerde sağ kol, moğolların aksine olarak, daha şerefli sayılıyordu. bozoklar da hâkim kolu teşkil etmeleri itibari ile onlar sağ kol sayılmışlardır.
bu gelenek, bu kollar var oldukça devam edip gelmiştir. boz-okların hâkim kol sayılması, islâmiyetten önce siyasî üstünlüğün uzun bir zaman bu kolun elinde kalması, yabguların daha çok bu kolun boylarına mensup olmalarından ileri geliyor.
denildiğine göre, oğuz yabguları başlıca şu boylardan çıkmıştır: kayı, yazır, avşar, begdili ve eymür. bunlardan yalnız eymür boyu üçoklardan idi.
dede korkut destanlarında ise siyasî üstünlüğün üçoklarda olduğu görülür.
islâm ülkelerinde de üç-oklar büyük bir varlık göstermişlerdir: selçuklu hanedanı (kınık), salurlular (salur), berçem oğulları (yıva), akkoyunlular (bayındır), ramazanoğulları (yüregir) ve kadı burhaneddin (salur) bu koldan idiler.
şimdiki bilgilerimize göre, bozoklardan da artukoğullarının (döğer), şumlaoğullarının avşar) ve nâdir şahın avşar hanedanından çıkmış olduğu görülüyor.
kâşgarlı ve reşided-dinde bulunan listelerdeki oğuz boyları zamanlarındaki söyleniş şekillerine göre yazılmıştır. fahreddin mübarek şahın listesindeki oğuz boylarının yazılış şekli kâşgarlınınkinin aynıdır.
kâşgarlı ve reşided-dinin listelerinde boyların damgaları da gösterilmiştir.
bu keyfiyet damgalara verilen ehemmiyeti ifade eder. kâşgarlı bu damgaların davarlara, yılkılara vurulduğunu söyler. reşided-dinde bunlar damga kelimesi ile ifade edilmiştir.
oğuzların damgalar için hangi kelimeyi söyledikleri bilinemiyorsa da, bunun anadoluda kullanılan im (en) sözü olduğundan şüphe edilemez.
bazı türk hanedanlarının, boylarının damgalarını, aile alâmeti olarak kullandıklarını biliyoruz. salurluların paralarında salur damgası görüldüğü gibi, akkoyunlu paralarında bayındır ve osmanlı hükümdarı ii. muradın bazı sikkelerinde de kayı damgası bulunmaktadır.
akkoyunlular, damgalarını yalnız paralarına değil, yaptırdıkları eserlere, resmî vesikalara, bayraklarına da koydurmuşlardır.
her ne kadar ii. muradın haleflerinin paralarında kayı damgası görülmüyorsa da hükümdarlara ait şahsî eşyada, toplar da dahil olmak üzere, silâhlarda bu damgaya sık sık rastgelinmektedir.
oğuz boyları damgaları'nın anadoluda hayvanlara vurulduktan başka halı, kilim motifi olarak kullanıldığını, aşı boyası ile evlerin duvarlarına resmedildiğini, kap kaçağa ve nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyasına konulduğunu ve hattâ mezar taşlarına bile çizildiğini biliyoruz. bunlara ilâve olarak bu damgalardan bazılarının da âbideler, yapılar ve kayalar üzerinde görülmüş olduğunu söyliyelim.
reşided-dinin listesinde damgalardan başka ongunlar da görülmektedir.
bunların hepsi eti yenmeyen avcı kuşlardır. reşided-din, ongun (onkun) ittihaz edilen hayvan veya kuşun kutlu sayıldığını, incitilmediğini, etinin yenilmediğini bildiriyor ve ongun (onkun) kelimesinin türkçede "kutluluk" demek olan oynuktan geldiğini söylüyor.
abdülkadir inana göre ongun moğolca bir kelime olup türkçesi tözdür. her iki kelime de bugün türkiyede bilinmiyor. görmüş olduğumuz gibi, oğuzların tarihinde bir totem devri söz konusu değidir.
diğer taraftan oğuzların ongun kuşları olduğu hakkında başka eserlerde hiç bir bilgi yoktur. bu sebeble oğuz boylarının ongunları olduğuna dâir ongunlarla ilgili bilgilerin doğruluğundan şüphe etmek yerindedir.
ongun olarak zikredilen avcı kuşlar başlıca, şahin, kartal, tavşancıl, sungur, uc ve çakırdır.
bunlardan şahin farsça bir kelimedir. kartala gelince, bu da karakuş yerinde kullanılan yeni bir kelimedir. kara kuş anadoluda kullanılır. tavşancıl kartala benzeyen, fakat ondan daha küçük, kara renkli bir kuştur. sungur ise tuğruldan küçük, fakat doğandan daha büyük bir kuş olarak tarif edilmektedir. uca gelince, bu hususta bir bilgiye rast gelemedim. yalnız timurun kumandanlarından uc-kara bahadırın adındaki uc kelimesi her halde bu kuşu ifade etmektedir. bu kumandanın adına bakarak tahmin etmek mümkün olabilir ki, uc yahut uç-kara, çal-kara, bay-kara ile birlikte aynı kuşu ifade edebilir. ve bu kuş da kartal olabilir. çakır da doğan soyundan bir kuş olup şahinden ayrıdır.
yine reşided-dinin listesinden anlaşılıyor ki eski zamanlarda boyların toylarda yiyecekleri koyun etinin kısımları da bir kaideye bağlanmıştır.
reşid ed-dinde bu kısımlara endam-i goşt (etin bir kısmı), yazıcıoğlunda sünük (kemik) deniliyor.
dikkate değer ki, ongunlar gibi her dört boyun da ortak bir sünükü vardır. böylece, kayı, bayat, alkaraevli, karaevli boylarının sünükü yani koyundan yiyecekleri kısım sağ karı yağrın, yani sağ kürek kemiği kısmıdır, yazır, döğer, dodurga ve yapırlı boylarındaki sağ aşığlu, yani aşığın bulunduğu et parçası (bud), avşar, kızık, beğdili ve karkınların sünükü sağ umaca, yani kalça (sağrı) kemiği kısmı, bayındır, peçenek, çavundur ve çepnilerin sünükü sol karı yağrın, salur, eymür, alayuntlu, yüreğir'lerinki ucayla (sol umaca ), iğdir, bügdüz, yıva ve kınık boylarının sünükleri (sol) aşığludur.
bir boyun toplantılarda ve toylarda oturacağı mevki (orun) ve yiyeceği et kısmı (ülüş) yalnız oğuz elinde değil, diğer türk kavimlerinde de kaidelere bağlanmıştır. bu geleneklerin ehemmiyeti şuradadır ki bunlar bir boyun kendi eli içindeki siyasî ve içtimaî hukukunu tayin eden başlıca müesseselerdir.
reşided-dinin listesinde boylar oğuz hanın 24 torunundan türetilmiştir.
kâşgarlı da, 24 oğuz boyunun, adlarını dip dedelerinden aldığını söyler ve bu 24 dip dedeye zulkarneynin türkistan seferi esnasında nasıl türkmen adının verildiğine dâir bir de hikâye anlatır.
ona göre bu boylar çok eski zamanlarda meydana gelmişlerdir. aynı müellif bu boyların oba ve oba kolları olduğunu da yazıyor. fakat oğuzlardan hiç bir boyun obası kesin olarak bilinmiyor.
ancak, karakoyunlu (yıva) ve akkoyunlu (bayındır) teşekküllerinin bu obalardan olması muhtemeldir.
ayrıca yemendeki resuloğulları'nın mensup olduğu biçek ve 1230larda şehrizor-erbil arasında faaliyette bulunan sevinçin koş yalu (çift yaylu) adlı oymakların da bu obalardan oldukları düşünülebilir.
15. ve 16. yüzyıllarda anadoluda yaşayan ağçakoyunlu, karakeçili vesaire gibi oymaklar ile aynı yüzyıllarda harizm türkmenleri arasında görülen teke, ersarı gibi teşekküller için de aynı tahminde bulunmak mümkündür.
osmanlı devleti teşkilâtında sağ kol, sol kol olmak üzere ikili düzen esaslı bir kaide olarak yer aldıktan başka, 24lü düzene ait de bazı misaller vardır. meselâ rum-eli eyâleti 24 sancağa ayrıldığı gibi, diyarbekir eyâleti de sekizi yurtluk, beşi ocaklık olmak üzere 24 sancak idi. otlukbeli savaşında (1473) anadolu beğlerbeğisi dâvud paşanın kumandasında 24 sancak beği vardı.
dede-korkut destanlarındaki 24 sancak beği sözü bunlardan çıkmış olacaktır.
evliya çelebiye göre, kütahya sancağı 24 kadılık idi. rum-elindeki devlet hizmetinde bulunan yörükler 24 kişiden müteşekkil takımlara aynlmıştı. 24 kişiden biri eşkinci, üçü çatal ve yirmisi de yamak sayılmıştı.
1100 (1688-1689) tarihinde konya mütesellimi bulunan yeğen osman paşanın dayısı kara-hasan beğin maiyyetinde 24 bayrak sekban ve sarıca bölüğü vardı. her bayrak bir bölüğü temsil etmekte ve her bölüğün başında bir bölükbaşı bulunmakta idi. kara-hasanın azli üzerine bu 24 bayrak sekban ve sarucanın başına yeğen osman paşanın kendi yeğeni, ahmed beğ geçmişti.
osmanlı mâlî teşkilâtında da 24 sayısı ile ilgili olarak bazı misaller zikretmek mümkündür.
yörüklerden birinin koyunu 24'ten az olur veya hiç kalmaz ise onlar kara yani yoksul sayılır ve kendilerinden buna göre bir vergi alınırdı.
bundan başka yeniçeri ocağı zabitlerinden yaya-başıların gündeliklerinin 24 akçe olduğunu biliyoruz. oymaklar arasındaki bazı toplulukların, oğuz boyları gibi, 24 bölük halinde teşkilâtlandıkları görülmektedir. meselâ merv bölgesinde yaşayan teke adlı meşhur türkmen oymağı, seyyahların sözlerine göre, 24 obaya ayrılmakta idi.
safevî devrinde kara-bağda yaşayan ve 24 obadan meydana gelen bir topluluk da, teşkilâtına uygun olarak, iğirmi dört adını taşıyordu. şeref han bu topluluğun kürd asıllı olduğunu söylüyor. yine ona göre mensup bulunduğu bitlis dağlarındaki ruzegi adlı boy 24 obadan müteşekkil olup, bunlardan 12 oba bilbasi ve 12 oba da kovalsi adını taşıyordu ki, her ikisinde de oğuz boy teşkilâtının âmil olduğu açıkça görülüyor.
24 rakamının ok yapımında da bir değeri olduğu görülüyor. osmanlı okları 4 dirhemden 24 dirheme kadar olup, yayın büyüklüğü göz önüne alınarak yapılırdı. bundan başka ok her dört derecesi boğaz, yedi derecesi göbek, altı derecesi şalvar, yedi derecesi ayak olmak üzere 24 derece itibar edilmiştir.
müverrih hammer 24lü oğuz boy teşkilâtının mısır memlüklerinde 24 beğ olarak devam ettiğini söylüyorsa da böyle bir keyfiyet ancak xvi. yüzyıl başlarında görülmektedir. filhakika kansu gavrî devrinde mukaddem beğlerinin sayısı 24 idi. fakat daha önceki sultanlar zamanında da mukaddem beğlerinin aynı sayıda olması şüphelidir.
şikârînin karaman-oğulları tarihinde 24 vezir, 24 bin er sözü sık sık geçtiği gibi, evliya çelebide de bu mahiyette ifadeler görülüyor. ii. murad da 1444 yılındaki varna zaferi münasebeti ile tutsak alınan hıristiyan beylerinden seçtiği 24 kişiyi memlûklara göndermişti. bütün bu zikredilen misallerin bazıları bir tesadüf ile izah edilebilir ise de, bir çoklarının 24 oğuz boyundan gelen gelenek ve hâtıra ile ilgili olduğu şüphesizdir.
oğuz boylarına ait bu hususları belirttikten sonra, bilhassa türk oymakları hakkında araştırma yapacaklara kolaylık olmak üzere, kâşgarlıda ve reşided-dinde geçen oğuz boyları aşağıda ayrı listeler halinde verilmiştir. bilindiği gibi, yazıcı-oğlu alinin ve ebûl-gâzinin listeleri esas itibarı reşided-dinden gelmektedir. ancak yazıcıoglu ile reşided-dinin mükemmel bir nüshasını gördüğünden ve aynı zamanda bu konuya vâkıf ve meraklı bir türk olduğu için listesi kaynağına en yakın olanıdır. bu bakımdan onun listesi de aynen yayınlanmıştır.
(faruk sümer, oğuzlar, türk dünyası araştırmaları vakfı yayınları, istanbul 1992, sayfa 163-169)
Bugün, Anadolu'ya mührünü vurmuş Oğuz boylarının adları yok olma tehlikesi yaşıyor. Orta Asya'dan batıya doğru büyük göçle tarihin akışını değiştiren, Selçuklu devletlerini ve Osmanlı imparatorluğu'nu kuran Oğuz boyları adlarının, Anadolu'daki kullanımı günümüzde giderek azalmıştır.
Osmanlı Devleti zamanında 1500'lü yıllarda yapılan bir araştırmada bugünkü Türkiye sınırları içinde bulunan 899 yerleşim biriminin, bir Oğuz boyu adını taşıdığını belirtilmekteyken, 1966 yılında tarihçi Faruk Sümer'in yaptığı araştırmada, Oğuz boyu adını taşıyan yer adı sayısını 439 olarak belirlemişti. Ancak bugün yapılan araştırmalarda bu sayının 289'a kadar düştüğü ortaya çıkmıştır...
1. Karakoç : Diyarbekirin 15 kilometre cenubunda.
2. Karakoç : ispirin 30 kilometre cenub-ı garbisinde.
3. Kaçar : Harputun 30 kilometre şarkında.
4. Aşağı Kaçar :
5. Yukarı Kaçar : Hozanın 25 kilometre kadar şark-ı cenubisinde.
6. Karakoç : Kiğının 30 kilometre şark-ı cenubisinde.
7. Kara Koyun : Siverekin 14 kilometre cenub-ı şarkisinde.
8. Kara Koyunlu : Fatsanın 30 kilometre cenub-ı garbisinde.
9. Koyunlu : Termenin 10 kilometre garbında.
10. Akça Koyunlu : Adananın 50 kilometre şarkında.
11. Akça Koyunlu : Adananın 50 kilometre şarkında.
12. Akça Koyunlu : Maraş-Ayıntap yolu üzerinde ve Ayıntapın 40 kilometre cenub-ı şarkisinde.
13. Akça Koyunlu : Bağçanın10 14 kilometre şimal-i garbisinde. (Buradaki 4 tane Akçakoyunlu Akkoyunlu demektir. Türk şivelerinden birinin hususiyetidir. Dede Korkut kitabında görülen Akçasakallı nasıl Ak sakallı demek ise buradaki Akçakoyunlu da Akkoyunlu demektir.)
14. Ak Koyunlu : Tirenin 10 kilometre şimal-i garbisinde.
15. Ak Koyunlu : Burdurun 30 kilometre şimal-i garbisinde.
16. Gök Oğlan : Ercişin 30 kilometre şimal-i garbisinde.
------------------------------------------------
(Ebul Gazinin kitabında Oğuzun 24 meşru torunundan başka 24 tane gayr-ı meşru torunu olduğu zikrolunmaktadır. Bunlardan biri de Günadır. Biz Anadoluda bu ada benzeyen 4 köy bulduk. Fikir beyanını erbabına bırakarak zikrediyoruz.)
1. Kızıl Güna : Aydının 29 kilometre cenub-ı şarkisinde.
2. Günay : Alaşehirin 30 kilometre şimal-i şarkisinde.
3. Günay : Nazillinin 27 kilometre cenub-ı garbisinde.
4. Günayı : Alaşehirin 60 kilometre cenub-ı şarkisinde.
----------------------------------------------