Bu vesileyle unutamadığım bir hatıramı da anlatmak isterim.
Tarih Nisan 2000. Çin Devlet Başkanı Zemine Devlet Nişanı verilecekti. Bunun için hazırlanan kararname imzalamam için bana da getirildi. Kararnameyi imzalamadan iade ettim. Sonra Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan kendisi getirdi. Ona Bu çok hassas bir konu. Bakanlar Kurulunda konuşalım. Söyleyeceklerim var. Doğu Türkistan için Türkiye bir ümit ışığıdır. Bunu söndüremeyiz dedim. Haklısın diyerek kararnameyi alıp götürdü. Bir gün sonra tekrar geldi, Başbakan dahil bütün bakanların imzaladığını, Cumhurbaşkanın imzasına sunulacağını söyleyerek kararnameyi masama bırakıp gitti.
Meselenin önemini göstermek için Doğu Türkistan Vakfı Başkanı Rıza Bekin (Paşa)in açıklamasından bir cümleyi hatırlatmak isterim: Ülkemizi ziyarete gelen Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Jiang Zemine Liyakat Nişanı verilmesinin, Türkiyeyi bir ilham, manevi güç ve teselli kaynağı olarak gören Doğu Türkistanlılar üzerinde yıkım ve hayal kırıklığı oluşturacaktır. Bundan vazgeçilmelidir.
Bunun üzerine Turan Yazgan Hocamız dahil, ilgili bazı kuruluşlarımızın Genel Başkanlarıyla telefon görüşmesi yaparak konuyu anlattım ve istifayı düşündüğümü söyleyerek, fikirlerini sordum. Hocamız başta olmak üzere tamamı, istifa doğru olmaz dediler. Bunun üzerine bir basın açıklaması yaparak kararnameyi imzaladım.
Nişanı ertesi gün Cumhurbaşkanı Demirel verdi.
***
istanbuldaki Doğu Türkistan Dernekleri, Siz, bizim için direndiniz. Biz de size şeref nişanı vermek istiyoruz. Biz size şeref madalyası vermek istiyoruz dediler. Kabul ettim ve toplantıya katıldım. Heyecanlı bir kalabalık, rahmetli Turan Yazgan ve Ahmet Kabaklı üstadımızın arasına oturdum. Bana törenle madalya takıldı. Ben de teşekkür ederek, Cumhuriyet tarihi boyunca Türk dış politikamızın esasları üzerinde özet bir konuşma yaptım. Sonra söz alan Yazgan hocamız, daha önce hiç rastlamadığım, öfkeli ve şiddetli bir hitabette bulundu. Türk Dünyasının sahipsizliğinden, terk edilmişliğinden, zulüm ve katliam altında inlediğinden, en tabii insan haklarından mahrum bırakıldığından; yer, bölge ve olayların adını vererek uzun bir konuşma yaptı. Sonunda da, bu ağır tablo karşısında Türkiye'nin görevini, asgari seviyede de olsa yerine getirmediğini vurguladı.
Rahmetli Hocamız yerine oturduğunda, adeta bütün vücudundan öfkesi buharlaşıyordu. O anda; Türklüğü canından aziz bilen ve Türk Dünyasının içinde bulunduğu vahim durumu böylece tespit eden bir dava adamı, başka nasıl olabilirdi diye düşündüm. ( Sadi SOMUNCUOĞLU, 24.11.2012 yeniçağ )