ilk anda akla nihilizmi getiren ama farklı açılımları da olan felsefe.
işte elif şafak'ın 'nafile' başlıklı yazısından bir alıntı:
Ününün doruğundayken Şems'i görüp
kendi bütününü onda parçalamayı göze alan Mevlânâ/
boynunda HiÇ yazılı bir yafta ile
fotoğrafını çektiren Neyzen Tevfik/
alanlardan değil verenlerden olmayı öğütleyen Hacı Bektaş/
sadece alıntılardan oluşan bir kitap yazarak 'yaratıcı büyük yazar'
imgesini parçalamayı hedefleyen Walter Benjamin/
en büyük zaferinin hiçlik olacağına inanan Cioran/
dem-bu-demdir-dem-bu-dem diyen dervişan/
ilerlemeci-genelleyici tarihyazınının karşısına
göçebebilim ile çıkan Deleuze/
hiçbir evinde, toprağının hiçbir katmanında savaşçı-fetihçi
bir kültürün izlerine rastlanmayan Çatalhöyük...
Bir türlü yüksek sesle ifade etmediğim,
roman dışında yazıya dökmediğim,
anlaşılmayacağını düşündüğüm için
açık etmediğim kıyısız, dipsiz bir deniz.
Diyebilmek için en nihayetinde:
'Sen kendini küçük zannedersin.
Halbuki en büyük âlem sende toplanmıştır.
Ebru bunu fısıldar bize. Bir tek nokta,
en ince fırçanın ucuyla suya bırakılan
minnacık bir nokta olur sana umman u derya.
Kâtreyiz âlemde, lâkin unutma ki tek bir nokta
tekmil sırlarını içinde barındırır kâinatın.'
Türkiye'de eleştirel-politik bir bakış açısına sahip olup da,
içinde yaşadıkları sistem ile samimi bir derdi olanların,
tarihlerindeki ve kültürlerindeki batınilikten bu kadar
bîhaber olmasından acı duyuyorum. Tasavvuf ile
pek ilgili olan kesimlerin de eleştirel damardan
bunca uzak durmalarından. Amerika'da tek tek gezdiğim
her kitapçıda karşıma çıkan The Great Rumi(Büyük Rumi)
posterlerinde, takvimlerinde, broşürlerinde Mevlana'nın,
allanıp pullanıp bir adet Uzakdoğu bilgesi haline getirildiğini ve
son tahlilde yeni bir New Age pazarlama nesnesine dönüştürüldüğünü
görmeye dayanamıyorum. Kendi memleketimde bu konular üzerine
yazıp düşünen insan bu kadar az iken bu durağanlığı kırmaya yönelik
her hamlenin, 'şimdi de tasavvuf modası çıktı' diye
hafife alınmasından şikayet ediyorum. Osmanlıca kelimeleri
ayıklayacağız diye bir kültürü kökleriyle birlikte
söküp atmaya çalışanlara; yaşımdan ve cinsiyetimden ve
dünya görüşümden ötürü bu meselelerde bezim olmaması gerektiğine
inananlara tepki duyuyorum. Kendi kültüründeki derin
''hiçlik, nafilelik felsefesi'' ile uzaktan uzağa
hayranlıkla takip ettikleri pek çok Batılı düşünür ve
sistem-karşıtı hareket arasındaki kan damarlarını fark edemeyenlere içerliyorum.
Bir kitabi bilgiler var, bir de ''hayatın hakikatleri''.
Bir toplumsal varlık olmanın sorumlulukları,
bir de rüyalarımız hayallerimiz yapamadığımız çılgınlıklar...