bir arkadaşımın katakullisine gelerek gittiğim filmdir. bu filmse ben film izlemedim. eğer izlediysem ben bugün ne izledim. bugün sağır ve körlere imrendim. onlar bu filmi ne görebilir ne duyabilir.
ulan zaten zorla girdim, dedim önyargılı olmayayım da belki güzeldir yargısız infaz yapmayayım. abi 10 dakika geçti, 20 dakika geçti, 40 dakika 1 saat oldu film arasına girdi, dedim abi ben gidiyorum(bir erkekle bu filme gittim. erkek erkeğe nedir amk) olmaz böyle. dedim bak arkadaşım sabah kalktığımda mutlu bir insandım. buraya kadar gelirken de mutluydum. hatta haşlanmış mısır da yemiştim çok iyiydi. filme bi girdim, nevrim döndü. cinnet geçirecektim amk. ciddiyim serbian'ı izlerken bu kadar sinirlenmemiştim. neyse biraz filmi anlatayım.
kısaca anlatırsak filmde özcan deniz havalı bir ameleyi, fahriye evcen gerizekalıyı oynuyor(hastalıktan öncesini kastediyorum). film çalıntı diyorlar. o film de böyleyse kore sineması yaşamasın amk.
kız döner kapıda karşılaştığı adamı 1 yıl sonra aynı şekilde karşılaşıyor ne tesadüfse*, hatırlıyor ve aşık oluyor. adam da ne tesadüfse* kızın babasının şantiyesinde amele. arkadaşının ameleye ihtiyacı oluyor ve bakın kim geliyor? ne tesadüfse* amele iskender. özcan deniz'in o arada sahneye bi girişi var böyle erotik film müziği eşliğinde bi havalar bi pozlar sanki içeri brad pitt ya da bradley cooper girdi. adam o kadar erotik girdi ki içeri, kızın arkadaşı olan oğlan bile nutku tutuldu, kız da orgazm geçirdi.
filmin ilk yarısı öyle hızlı geçiyor ki beyin amcıklanması yaşıyorsunuz. karşılaşma, tanışma, aşık olma, kızın babası gördü, kız bayıldı, evlendiler, göl kıyısında ev planları, kızın işi, sonra bir bakıyoruz kızın eski sevgilisi girmiş. bir mantık da yok hani. ben diğerleri gibi filmin ikinci yarısı çok iyi olmuş diyenlerden değilim. sadece ilk yarıya göre azıcık düzelmişti. ama hala aynı bokluktan kurtulamamıştı.
sonra bir bakıyoruz kız hastalanmış. allah allah. bak allahın işine. yalnız bunama cidden güzel olmuş. biraz değişikti. ben bu filmin yapısına göre verem falan bekliyodum.
adam babasının kızı sakladığı eve geliyor ve kızı alıp götürüyor. kimse de bişey demiyor. derken ağır çekimle giderlerken kız ölüyor.
eklemek isterim ki, fahriye evcen'in sesi hiç de iyi değildi. ayrıca i'leri u olarak okuyunca şive yapıyor olmuyorsun. sen yarim idun. bu midur şivenuz da?
filmin ilk başları bu kadar kötü olmasaydı ve kendinden soğutmasaydı ikinci yarı ağlama değil de böyle bi duygulanma olurdu belki.
film bittiğinde arkaya baktığımda tüm kızlar ve bi kaç oğlan ağlıyordu. ulan kız öldüğünde ben güldüm, klişe olduğundan. ben bu filme bi kızla giderim o kız ağlarsa döverek ayrılırız.
ama filmin öyle güzel bir özelliği var ki, can yakar. tam arka koltukta sevgiliyle yiyişmelik. herkes klişe krizi geçirirken sen orda hebelehübele yaparsın.
not: beni filme götüren arkadaşımla bir daha görüşmeme kararı aldım. ulan lisede dayak yediğim zamanda bile daha az acı çekmiştim.