iki gün önceden arkadaşıma söz verdiğim filmi bugün izlemek istedim. Açtım filmi ve yatağıma geçtim. Yatağımın içinde oturup izlemem on dakika kadar sürdü. Bunu yapamazdım. Bu film değildi, belgeseldi. Hem de öyle bir belgeseldi ki Amerikan Gizli Dosyaları'ndan görüntüleri aktarıyordu. Yatmam büyük saygısızlıktı, hele karşısında bir şey içmem, yemem...
Etnik temizlik için iki kışkırtılan devleti gösteriyordu belgesel. Aslında çok uzağımızda olmayan bir yerdi burası, hatta dibimizde olan bir yerdi burası, hatta biz magazin haberlerine bakarken ölen insanların olduğu yerdi burası. Orası tam da burasıydı.
Belgesel ölen -büyük- insanları göstermekle devam ediyordu. Bir süre sonra ağzım açık izlediğimi fark ettim. Sonra kendimi toparladım. Bir süre sonra ağzım normalin üstünde açıktı. Sebebi ise beş, altı yaşlarında bir kızın cümleleriydi:
Bombalar pencereye isabet etti.
Her şey kırılıp yandı.
Eşyalarımı neden kırdılar?
Oyuncaklarımı neden kırdılar?
Bir sürü eşyamı kaybettim.
Hepsini çöpe attık.
Eşyalarımı da attık.
Giyecek giysi için komşularımıza
yalvarıyoruz.
Yediklerimiz benzin gibi kokuyor.
Benzin gibi kokuyor olsalar da
eşyalarımızı atmak istemiyoruz.
Keşke giysilerimizi koklasanız!
israilliler gelseler de giysilerimizi
koklasalar, evimizi görseler.
Ne zaman evde banyo yapmaya kalksak...
...ya da başka bir şeyler,
benzin kokusu öldürürcesine boğuyor.
Gelin giysilerime bakın.
Koklayın... Benzin işte.
Ne yapabilirim?
Babamın verdiği güneş gözlüklerin
keyfini bile çıkaramıyorum.
Annemin verdiği kolye
ve bileziklerin bile...
Yüzüklerimin bile
keyfini süremiyorum.
Eşyalarımla nasıl eğlenebilirim?
Okula giderken silah
sesleri duyuyorum.
Silah sesinden çok korkuyorum.
Hangi eşyalarımla eğleneceğim?!
O kız!
Bir ara yemek yemeye gittim yarıda kesip. Önümde sucuklu yumurta vardı ve ben sadece bakakaldım. Sadece baktım, ekmeği banıp ağzıma götürmek benim için dünyanın en zor işiydi o an. O kız çocuğu tekrar tekrar dönüyor kafamda, hala!