zamanının çok ötesinde, ilginç bir hikayesi olan, aldous huxley'in sonradan biraz da içeriğinden pişman olduğu eseridir.
şöyle ki huxley bu romanı 1931'de yazarken bir distopya denemesi yapmıştır aslında. haz-mutluluk kavramlarını irdelemiş ve "eğer amaç mutluluksa özgürlüğümüzden feda etmemiz gerekir" varsayımıyla bir dünya yaratmıştır. bu dünya otoriter bir şekilde yönetilmektedir. düşünmenin, dinin, sanatın hem genetik hem de psikolojik yöntemlerle kısıtlandığı, insanların mutluluğu ve gelişmiş bir dünya için bunun gerekli olduğu düşüncesiyle oluşturulmuştur. bu dünyada cinayet, hırsızlık açlık ve tecavüz gibi suçlar yoktur, bu da özgürlüğümüz karşısında elde ettiklerimizdir. işte bu düşünce başta çok eleştirilmemişken, hitler'in nazi almanyası'nın ortaya çıkması ve roman ile benzerlikler taşıması nedeniyle huxley'i zor duruma sokar.
kitap birçok eleştiri almakla beraber yoğun bir ilgiyi de yanında getirmiştir. huxley ise bunun bir edebi eser olduğunu, bilimsel ve mantıksal bazı kurgu eksikliklerini kabul ettiğini ancak eserin edebi içeriğine zarar vermemek için bunları sonraki basımlarda değiştirmeyeceğini söyler ve kitap hala 1931'deki haliyle basılmaya devam eder.
kitaptaki isimlerin gerçek dünyada atıfta bulunduğu kişiler ise tam bir spekülasyon konusu haline gelmiştir.