gece 12'de duştan çıkıp, askılı elbisen ile ıslak saçlarını balkonda tarıyorsun. sonra yalandan telefon görüşmesi yaptığında ismini açıklayıp facebook ta ki resmini söylüyorsun, bir yandan elimde yanan sigaraya bakıyorsun, beni görmemezlikten geliyorsun; anlıyorum ben seni, beni facebook'tan ekle diyorsun. bizde atlayıp ekliyoruz, sonra sen kimsin beni nereden tanıyorsun, diye mesaj atıyorsun. ben karşı balkonda sigara içen adamım dediğinde üff git başımdan be salak diyorsun.
ama aklın sıra oyun oynuyorsun iyi akşamlar dediğimde dayanamayıp, ertesi gün facebook'tan mesaj atıyorsun, kusura bakma diyorsun. alttan alıyorum, tamam önemli değil diyorum. 2 gün sonra buluşmak istediğinde buluşuyorum. bu sefer bana çok okumuş, çok bilmiş havası yapıyorsun, buralar güzel değil, deniz kenarına gidelim diyorsun. deniz kenarına gittiğimizde ise bana yanaşmıyorsun. aklın sıra namus timsali geçiniyorsun, ama bildiğin gösterip, elletmeyen kezbanlardan birisin işte. ben sana bunu söylemek istiyorum ama kalbin kırılmasın diye söylemiyorum. günde 100 sayfa kitap okuyormuşsun, bizim bir günlük hayatımız bir romana bedel kezbanım.
sevgili kezban, bana kezbanlık yapma, benim canımı sıkma; senin gittiğin yollarda bizim ayak izimiz vardı.