önceleri ben onu sadece televizyonda ve internette görmüştüm. kliplerini seyretmek etmiştim. elbette ki, beğenmiştim. ama sevmek için elbette bu yeterli değildi ...
onunla bakü'deki barlarında birinde tanıştık. oturup bira içiyorduk. dostlarımızın biri ile geldi.görüşme yüreğimce oldu. konuşmasından toprak kokusu, memleket havası geliyordu ...
dostlar bilir ki, bir yerde oturduktan sonra meclisi başka yerde hatta çay sofrası ile de sürdürmeyi hoşlanmam. ama o gün çay içmeye gittim. tefekkürü çok hoşuma gitmişti. ona göre sohbetin ardının dalınca gittim aslında ...
konuşmuyordum, sadece dinliyordum. o ise yazar dostlarımızdan birine şah ismaili tanıtmaya gayret ediyordu. çalışıyordu anlatsın ki, şah ismail çok büyük bir devlet adamı, komutan oldu. ve onun hakkında yazarken dikkatli olmak şarttır. fikrini dayandırmak için bir de görüyordum iran'dan, turandan çıkıp çin'e, hindistan'a gidiyor misallerinden. arada sinirlenir, yazar dostumuzun şah ismail hakkında düz görüşte olmadığını tekrar anlatmaya çalışıyordu ...
dinledikçe anlıyordum ki, aslında onun derdi şah ismail değil, bütünüyle turan ve insanlık ...
ilk defa böyle çok bilgili bir sanat adamı görüyordum. kendisi de bayağı milletçiliğe yok, insani değerlere dayanan bağnazca. o ne tipik türk, ne de tipik azerbaycanlı gibi konuşuyordu. farklıydı. sevdim o gün onu. anladım ki, eski dostumu buldum ...
aynı gün fark ettim ki, yeni tanıştığım o uzun saçlı, uzun boylu, cüsseli, geniş alınlı (böylesinin alnına ne kadar dersen mutluluk ve mutsuzluk yazabiliriz, hepsini taşıyacak) hassas kalpli, çelik yürekli adam aslında türk'ün orjinalini geçmişten alıp geleceğe götüren çok değerli bir fikir adamıdır ...
muhtemelen, geleceğin siyaset adamları böyle bilgili sanatçılar olacaklar ...
sanatıyla kazandığı sevenlerini bilgisi ile kaldırıp, iradesiyle özgürlüğe götüren gerçek sanatçılar ...
bu kanaate ben onu gördükten sonra geldim ...
adam ünlü türk yazarı ve sanatçısı ahmet şafak idi ...