bir kentin disardan gorunusu

entry1 galeri
    1.
  1. bütün bir gün derin suları kolladı şunun için
    bir çoban mevsimini geçirmek için saçının billurundan
    üç kulesi altı şairi sayısız minareleri
    ve yer yer uçuklamış kıyılarıyla
    bu kent bütün bir gün. hadi gidelim.

    o senin bir türlü belleyemediğin
    kuştur. bir türkünün hallacında dağılmış
    keçedir. onu doğuda nehirlerin kaynaklarına basıyorlar
    balkondur. en bencil sarmaşığa çekilidir tetiği
    lekedir. eski frikya üzümünden inansız menekşeden
    taştır. bizansın yıkılışını kibirle sürdürmektedir
    çocuktur. babasınınkine benzer annesinin yüzü
    çünkü mutlu istanbul kadını alır erkeğinin yüzünü
    çünkü daha dün dört tarafından çekiştirilmiş utancınla
    şiirime güvenli bir barınak aramıştın

    ince parmaklarıyla
    aralamaya çalışırken kederini
    sen yitip giden aşkta

    senin kahkahanın boğumunda
    söz temiz değil

    iklim. devrik tezgahı güneşin
    sokaklardan kadınsı bir seccade gibi akıyor iklim
    gözlerimiz bozuluyor kanımızın gürültüsünden
    kırmızılar bitişiyor hiçbir şey kesin değil
    tenteler gökyüzüne bir folklor kazandırıyor
    yeni yapıların kekemeliği ve akasya
    ve çınar. yelesinin içinde tükenmiş bir aslan
    ve sütunlar başıbozuk devriyeleri
    ne kuşatmalar ne dostluklar pahasına
    büyük bir mutfak yaratmış bir imparatorluğun,
    yalnız sütunlar savunuyor serinliği

    saatler uzun günler kısa

    fenikelileşememek. ben bu sözü söylüyorum
    bu sözü sana söylüyorum bir gün gerekir nasıl olsa
    serhas'ın askerlere gümüş zincirlerle döğdürdüğü
    öbür ucuna da gittim ben bu suyun,
    buradan taa peygamberler kıyısına kadar
    büyük suları sadece karpuz soğutmada kullanıyorlar
    fatih sultan mehmed gemilerini karadan yürüttü ya
    deniz kaçkını bir ulusun çocuklarıyız biz o gün bugün
    toprakçıl bir çapadır denizyollarının arması bile,
    ama dilimizde yine de en ürpertili kelime deniz
    yine de sokaklarda bir kanal eğilimi
    dondurmacılarda bir ikinci kaptan tavrı
    teneşirlerde bir tekne beğenisi
    bir kazazede takısı bulunur sarhoşların yüzlerinde

    yine de faizcinin sesindeki hasır
    yelken olmaya özeniyor

    şöför edebiyatına önsöz olarak geçse yeridir
    yeni cami'nin caddeye dadanmış dirsekleri
    ve
    bitişiğindeki gri gökkuşağının altından
    agop'un ülkesine bir anda geçilir
    orada işte orada
    kibrit bilekli kızların anahtar burunlu sekreterlerin
    lastik mühürle para basanların eğeyle tabanca üretenlerin
    cüzamlı işhanlarının çiçekbozuğu basımevlerinin
    önlerinden dalgın dalgın yürüyorsun

    sen ki bu şehrin eski tutarsızlarındansın
    kök bitkilerin heterogüllerin çin yakılarının arasından
    bir güz sonu duygusunu ancak bir kez duyulabilecek bir sığınma eğilimini
    kuytulardan aldığın bir çiçek gibi yukarı semtlere doğru sürüklüyorsun

    sen ki
    ayı hugo'dan zararsız mallarme'ye, kaçık artaud'ya kadar
    bir şeyler okudun biraz. iyi.
    ingilizlerden de saymayı öğrendin biraz. o da iyi.
    ağzında bir tatil gevezeliği
    alnında bir ayazma serinliği taşıyan
    bir kadını sevdin çok. o belki daha da iyi.
    ama ne yap biliyor musun?
    şu eski adresini değiştir artık
    on yıldır bilgeliğini tüketti.

    saatler uzun, günler...

    (bkz: cemal süreya)
    2 ...