sevişip koklaşıp sarmaşmak varken, vakit kaybıdır hiç şüphesiz. vaktiniz bolsa bi şey diyemem tabi. derim aslında. aslında var ya hiç hoşlanmam birbirleriyle geçirecek vakti pek bol olan birbirine aşkla bağlı olan çiftlerden.
düşünsene bi;
"sabahı sevişerek buluyosun ucunu bucağını hesaplamadan. bi baktın güneş göstermiş yüzünü, çıkıyorsun evden belinde sevgilinin kolu, gidebildiğin yer senin oluyor sonra. zamana karşı yarışmıyorsun mesela ve böylece kendini gerçekleştirebiliyor, karşındakinin de kendini gerçekleştirmesine fırsat veriyorsun gerçekten de. hayatını, tasavvurlarla ve hayallerle değil, mümkün kılabildiğin arzuların hazzıyla ayakların yerden kesildiği üzre biraz daha yüksekte yaşıyorsun. karşında değirmen yok, ve don kişot değilsin ne mutlu ki. karşında kocaman bi boşluk, ilerleyebildiğin kadar kendinsin. sonra zeytin falan yiyosun, çayının yanında simit. zeytin mühim abi, en az simit kadar mühim. sonra karnın doyuyor, eve koşup yine sevişiyosun; gıdım gıdım değil, gelişine! aşk çoğalıyor sonra, dağları aşıyor aşk, bi daha bi daha perçinleniyor"
böyle düşününce kıskanıyorum işte affedin, elimde değil. bu yönümle kötü biriyim galiba; uykusuz, aksi falan. ama dedim ya, elimde değil. biri bi yeren cam açsa keşke, daraldım yine kıskançlıktan.
demeyeyim dedim ama diycem; "ulan ne şanslısınız ibneler!"