islam da mezhepler

entry49 galeri
    2.
  1. Enam Süresi 153.ayet: ''Bu benim dosdoğru yolumdur.bu yolu izleyin.başka yolları izlemeyin.Yoksa Allah'ın yolundan uzaklaşıp parçalanıp fırkalara bölünürsünüz.Sakınıp korunasınız diye o size bunu önermiştir.''

    Enam Süresi 159.ayet: ''Dinlerini parça parça edip fırkalara ayırıp hiziplere bölenler var ya senin onlarla hiç bir ilişkin yoktur.Onların işi Allah'a kalmıştır.Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.''

    --spoiler--
    MEZHEPLER
    Bir kere Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu göz ardı edilip hadisler dinin kaynağı kabul edilince, birçok mezhebin ortaya çıkması da kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu ve yüzlerce mezhep ortaya çıktı. Bugün dört mezhep olarak anılan mezhepler, işte bu birçok mezhepten zaman içinde daha çok kabul görüp, günümüze kadar gelenlerdir. Bir hadise göre erkeklerin baldırını örtmesi gerektiği, diğerine göre baldırın gözükebileceği anlaşılır. Bir hadis yorumuna göre kan akması, diğer hadis yorumuna göre ise kadının ve erkeğin ellerinin birbirine değmesi abdesti bozar… Tüm bu örneklerdeki gibi farklı izahlarda doğruyu kim, nasıl bulacaktır? Kuran dışında başka kaynaklara kapı açılıp kargaşa çıkınca, mezhepler ortaya sürülüp bu kargaşa önlenmeye çalışılmıştır. Böylece Kuran’da anlatılan din, yani Allah’ın gönderdiği islam; mezheplerin dinine, “mezheplerin islamı”na dönüşmüştür. Mezhep kurucularından biri çıkar “diz ile göbek arasını örtünüz” denilen hadisi alır, diğer hadisi inkar eder ve böylece dine yeni bir haram sokar. Diğer bir mezhep kurucusu ise baldırın gözükebileceği sonucu çıkan hadisi doğru, diğer hadisi yanlış kabul ederek, baldırın gözükebileceğini ilan eder. Mezhep kurucularından biri, Peygamber’in sivilcesinin sıkılması ile ilgili hadisten, kanın abdesti bozduğu sonucunu çıkararak dine bir ilave yapar. Diğeri ise kadın elinin değmesiyle abdestin bozulduğu yorumunu yapar, diğerinin ilavesini reddedip kendi ilavesini dine katar.





    BiZiM MEZHEPLERiN HIRiSTiYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE?

    Mezhep imamları nasih-mensuh ile Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ederek (25. bölümü okuyunuz), farklı hadislerden diledikleri birini seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuların açıklayıcısı konumuna getirerek (39. bölümü okuyun), yepyeni bir dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bazıları bu mezhep imamlarının çok iyi niyetli olduğunu veya din için fedakarlıklar yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki, Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım? Katolikliğin ve Ortodokluğun yanlış dini yorumlarını, bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah’ın gönderdiği Hıristiyanlık’la bir mi tutalım? Mezhep imamları öyle bir konuma getirilmiştir ki; sahip oldukları yetkiyle diledikleri gibi bazı hükümleri iptal etmiş, diledikleri gibi bazı hükümler getirmiş, kişisel yorumlarını genelleştirmiş, kendi kabullerine uygun hadisleri benimseyip çelişenleri dikkate almamış, Kuran’a ya da hadise dayandıramadıkları konularda ise içtihad ederek Kuran’ın otoritesinin de üzerine çıkmış ve Kuran’daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler, farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli, Caferi adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallitler (mezhep taklitçileri) ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne diyor:

    Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.

    6-Enam Suresi 159





    BiR MEZHEBE GÖRE CENNETLiK, DiĞERiNDE CEHENNEMLiK OLUYOR

    Kuran’da dinimize “islam” adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken; kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de islam’a tam olarak uygun olduğunu, kendi aralarındaki çelişkilerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de doğru olduğunu nasıl kabul edebiliriz? Örneğin Hanefi mezhebinde namaz kılmayan kişi dövülür; Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde ise öldürülür. Mezhepler açısından bu duruma bakarsak; Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların Hanefi’ye göre en büyük günah olan adam öldürme fiilini işleyip günaha girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri ve öldürmedikleri için diğer mezheplere göre Allah’ın bir hükmünü inkar edip uygulamayarak zalim olduklarını söylememiz gerekmez miydi? Oysa ayrılıkta hayır gören zihniyete göre Allah, ahirette Müslümanlar’ı mezheplerine göre ayıracak, Hanefi ise “Sen Hanefiydin dövdün doğru yaptın”, Şafi ise “Sen Şafiydin öldürmeliydin, öldürüp doğru yaptın” diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri öldürürse katil olup cehennemlik bir fiil yapacaktır, oysa namaz kılmayanı öldüren Şafi, Allah’ın hükmünü yerine getirdiği için cennetlik bir fiil yapmış olacaktır! Yani aynı fiili yapan iki kişiden biri cehennemlik, diğeri ise Allah’ın emrini yerine getiren kişi olacaktır. Bu mezhepçi yaklaşımları doğru kabul edenlerin sayısı ne olursa olsun, gerçekte haklı olmaları mümkün müdür? Ne yazık ki günümüzde bu mezheplere uyan geniş kitlelere bu soruyu sormak zorundayız. Aklı kullanmak yerine taklitçiliği esas alan, “Kuran’ı insanların hepsi anlayamaz, seçkin bazı insanlar bunları anlayıp, insanlara aktarmıştır” diyenlerin, insanları getirdiği nokta budur. Allah, dinini, yalnız bu mezhep imamlarının anlayacağı şekilde mi indirdi ki insanların sadece hak olduğu söylenen bu dört mezhebe uymaları bir zorunluluk oluyor? Allah dinini ancak bu dört kişi anlasın diye indirdiyse, Kuran’da niye birçok defa “Ey insanlar” diye insanlara doğrudan hitap ediliyor da “Ey Şafi, ey Hanbeli, ey dört imam, siz bunları anlayın, benim dediklerimi anlamayan diğerlerine de siz anlatın” denmiyor?

    Yukarıdaki örneği ele alırsak, Kuran’ın “dinde zorlama olmadığı”nı söyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara Kuran’da dünyevi hiçbir ceza öngörülmemesine rağmen; namaz kılmayanın öldürüleceğini söyleyen üç mezhep ile dövüleceğini söyleyen bir mezhebin dördünün birden, büyük hatalar içinde olduklarını ve bu mezheplerin dinimizi temsil edemeyeceklerini söylememiz gerekirken, nasıl dördünün birden doğru ve hak olduğu iddia edilmektedir? Peki, bu mezheplerin dördü birden, dördü de böylesine farklıyken nasıl herbiri “gerçek islam” olabilirler?

    Bazıları, “Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, köylü olana Şafi uygundur. Dolayısıyla tüm bu ihtilaflar rahmettir…” gibi izahlarla farkları ufak tefek göstererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı istemekte, halkın taklitçiliği kabul etmesi için uğraşmaktadırlar. Oysa mezhebin birinin öldürülmesini emrettiğini diğer biri sadece dövüyor, bir mezhebe göre helal diğerine göre haram oluyor, birinin farz bildiğini diğeri farz kabul etmiyor. Yani mezhepler helalleri ve haramları ayrı yapılara dönüşmüş vaziyetteler. Mezhep imamı dilediği hadisi seçerek, nasih mensuh ile oynayarak, hadisleri kendince yorumlayarak; Kuran’ın da uydurmalarla dolu hadislerin de üstüne çıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına göre şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik ve rahmet olduğu Kuran’a aykırı bir mantıktır ve uydurma bir hadisten gelmektedir. Oysa Kuran’da şu şekilde buyurulmaktadır:

    Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın.

    3- Ali imran Suresi 105



    AYRILIK RAHMET DEĞiL FELAKETTiR



    Ayrılıkta rahmet arayanlar, uydurma hadisler yerine anlamak kastıyla Kuran’ı okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali, haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu görürler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis “içtihad eden yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır” şeklindedir. Bu hadisle, kişilerin kendi görüşünü “içtihad” adı altında dine sokması kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklindeki rahatlatmayla, adeta “Dinde hata olur, içtihatta yanlış yapanın az da olsa, yine de sevabı olur” denilmiştir. Bu hadise dayanan mezhep imamları, olaylardan çıkarttıkları sonuçları ve kendi görüşlerini “rey”, “kıyas”, “içtihad” ve “fetva” gibi isimlerle dinin bir parçası haline getirmişlerdir. Peygamber’in olduğu iddia edilen davranış ve sözler gibi, sahabelerin de davranış ve sözlerinin, aynı Kuran gibi dinin kaynağı kabul edilmesine, bunun üstüne binlerce uydurmanın sürekli olarak eklenmesi, ardından mezhep imamlarının şahsi görüşlerinin ve evvelden saydığımız tüm kaynaklardaki çelişkiler ile farklılıklar arasından kendi tercihlerini seçmeleri ve sonuçta yapılan bu son seçimlerin neticesinde oluşan yapının “din” ilan edilmesi bugünkü mezheplerin islam’ının hikayesidir. Yani “mezheplerin islamı”na göre “din” şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının seçtiği hadisler + mezhep imamının nasih-mensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve hadisler hakkındaki değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas ve içtihad ederek olaylardan çıkardığı sonuçlar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi neticesindeki çıkarımları + yeni oluşan olaylara göre sonradan yeni mezhep imamlarının verdiği fetvalar + vs. Mezhep imamlarının tüm değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son eklemeyi yapmaları sonucu; bizim “geleneklerin dini”, “mezheplerin dini”, “hadislerin dini” dediğimiz yapı ortaya çıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği fetvalar, yaptıkları içtihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Örneğin kolonya çıkınca, “necis” (pis) olup kullanılamayacağı, üstümüze dökülürse namaz kılınamayacağı; televizyonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar; sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı içtihadlar; sonradan ortaya çıkan durumlara karşı ilerki dönem mezhep imamlarınca yapılan yorumların, nasıl dine ilave edildiklerinin örneklerindendir.

    Tüm bu hazin manzarayı daha da hazinleştiren uydurmalardan biri ise ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak birinin cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını söyleyen hadistir. Bu hadisi nakleden de tüm bu olumsuz manzaranın baş aktörlerinden -yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz- Muaviye’dir (Darimi, Siyer). Bu hadise dayanıp, her mezhep kendini cennetlik diğerlerini ise cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten biri ilan etmelerinde, her iki tarafın da delil gösterdiği hadislerden biri bu hadis olmuştur. Ehli Sünnet veya Sunnilik diye anılan dört mezhebin taklitçileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmalarına, birbirlerini sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan göreceğiniz gibi helalleri ve haramları ayrı yapılara dönüşmüş olmalarına rağmen, sonradan “Ehli Sünnet”, “Sunilik” gibi ortak adlarla, bu mezheplerin dördünün birden doğru olduğunu, böylece ancak bu dört mezhebin cennetlik olabileceklerini söylemek gibi bir tevile (yoruma) sapmışlardır. Ehli Sünnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta Kuran’daki bir hüküm gibi onun koyduğu helali ve haramı uygular. Aynı şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran’ın koyduğu hükümmüş gibi onun koyduğu farzı ve haramı kabul eder. iki taraf ise birbirini sapık ve cehennemlik ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? iki taraf da Kuran’ı yetersiz bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah’ın vahyiymiş gibi kabul ediyor. iki tarafın temel zihniyeti aynı taklitçilik, ama biri % 100 doğru, öbürü sapık oluyor… Sonuçta temeldeki taklit mantığında bir fark yoktur.

    http://www.kurandakidin.com
    --spoiler--
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük