ilk önce kimsenin olmadığı bir ortamda bulunmak gerekir. zamanla burun kendiliğinden kaşınır. ilk başta kaşıyım derken parmak yavaş yavaş burun deliğine doğru girmeye çalışır. bir süre sonra olayın cazibesine kapılıp her insan ister istemez burnundaki tatakları yavaş yavaş dışarı doğru çıkartmaya başlar. hani kumsalda kale yaparken diz çökmüş vaziyette kumu iki elimizle kendimize doğru çeker toparlarız ya, hah işte tam öyle. sonra yavaş yavaş ele gelen tatağı ilk başta sündürüp yer çekiminin de yardımıyla çeşitli akrobatik hareketler sergileriz. finale gelindiğinde ise her zamanki trajik olay gerçekleşir. baş ve işaret parmağı arasında bir köşeye sıkıştırılıp yakalanan tatak hafif yuvarlamalar sayesinde fiziğin de verdiği yetkiye de dayanarak top haline gelir. o top toplu iğne başı büyüklüğünde de olabilir tenis topu büyüklüğüne de çıkabilir, burnunu karıştıran insan kişisine bağlı olarak değişir yani. benimki genelde toplu iğne başından biraz hallice olur. işte tam kulak memesi kulağına geldiğinde son bir kez bakıp doğasına salınır o tatak. hiç kimsenin göremeyeceği bir yere, koltuk arkasına masa altına... kendinizi en yakın hangisine hissediyorsanız işte. kısacası hangimiz sümüğümüzü top yapmadık.
ayrıca (bkz: burnunu baş parmağıyla karıştıran insan)