ben hiç beceremedim sevmeyi.. çünkü bilmiyordum nasıl sevileceğini bir insanın. beni kimse gerçek anlamda sevmedi çünkü. ya da hissedemedim. ya da korktum sevilmekten. çünkü karşılığında sevmem gerekecekti. oysa bilmiyordum ki nasıl sevileceğini. hep kaçtım. midem bulanırdı hep. biri benim sarıp sarmaladı mı, hep o odadan kaçmak gelirdi içimden. annem bile bu hissi yenemedi. hiç kimse.. garip bir şey bu bence. yani bir insan neden sevilmek istemez ki? sorumluluk yükü mü? hak etmemiş olmak mı? korku mu?
ben hiç beceremedim gönül almayı.. insanların üzgün halini gördüğümde, hep dertlerini mantık çerçevesinde tartar ve onları suçlarıyla baş başa bırakırdım. suçlu bulmak kolaydı. nefret etmek gibi, bir tek neden yeterdi suçlu bulmak için. oysa sevmek gibi, bir çok sebep bulunabilirdi gönül almak için. kolay olanı seçtim hep. sevgi göstermek istemedim, sert ve soğuk durmak istedim. o zaman insanlar bana yaklaşamayacaktı. böylece onlara sevgi vermek zorunda da kalmayacaktım. hayat böyle çok rahattı. tek başına, yalnız kurt gibiydim. hayatımda birileri olsa dahi tek başımaydım. kararlarımı alırken sadece kendimi düşünür, öperken sadece kendimi düşünür, giderken de sadece kendimi düşünürdüm. bencilin bayrak taşıyanıydım.
ben hiç beceremedim ağlamayı.. duygularım daha yoğunlaşmadan dağıtırdım hemen onları. yönünü değiştirir, sinire verirdim. ağlamam gereken yerde sinirlenip kırar dökerdim. çünkü ağlamak zayıflıktı, saçmaydı, komikti, gereksizdi. ağlayan insan güçsüzdü. güçsüz insanlar sinir bozucuydu, uğraşmaya bile değmezdi. önemli olan karizmaydı. duruştu. bakıştı. karizmatik adam ağlamazdı. sonra öyle bir noktaya geldim ki, istesem de ağlayamaz halde buldum kendimi. yaşadıklarımın ağır geldiği zamanlarda kafamı yastığa gömsem bile anırmaktan başka bir şey gelmedi çoğu zaman. yaygın tabirle öküzlük sıfatının son noktasına gelmiştim.