elektronik marketin kapısında durmuş daha geçen günler aklımda olmasına karşın şuan hatırlayamadığım ne alacağım fikrinin gelmesini bekliyorum;
''lan bir şey alacaktım ben neydi??? ne....
****
''eğer babam sese duyarlı bir sensör olsa piyasada ki en pahalı sensörlerden birisi olurdu'' diyerek tarif etmiştim babamın duyarlılığını. babam uyurken yanından parmak ucunda yürüyen balerin geçse uyanan birisiydi dolayısıyla gecenin kör saatlerinde ses yapmamam gerekirdi...
bu sebeple kah belgesel izlerken(mega yapılar tarzı belgeselleri çok severim, harbi)kah müzik dinlerken takmak zorunda kalıyordum kulaklığı. her mezun olan öğrencinin başka bir öğrenciye devretmesiyle 5.-6. öğrencisine ev sahipliği yapan öğrenci yatağı misali tipi kayan kulaklığım bir süre sonra bozudu, yenisini almalıydım...
****
,...ydi neydi. hah kulaklık alacaktım lan ben'' diyerek giriyorum elektronik markete, kulaklıkların olduğu reyona gidip göz atmaya başlıyorum. bilirsiniz böyle yerlerde satılmayan bir şeye ne bileyim raflara, kasaya, kasada ki kıza bile biraz ciddi bakarsanız bir çalışan sizi algılayıp yanınızda biter ve baktığınız şeylerin özelliğiyle ilgili konuşmaya başlar. doğal olarak bu kural beni de es geçmiyor ve hangi reyondan nasıl geldiği anlaşılmayan satıcı bir anda yanımda zuhur edip başlıyor en pahalı kulaklıklardan bahsetmeye... ''bu gördüğümüz ürün bir tasarım harikası olup kablosuzdur...'' sanki bana şato satıyor dürzü. tabi durmuyorum hemen lafa girerek ''dinlediğim müziklerin yüksek ses kalitesi gerektirmediğini'' belirtip ''ses kalitesinden ziyade sesinin yüksek olmasının(eski kulaklığın sesi çok azdı)daha önemli'' olduğunun altını çiziyorum. parlamaya başlayan gözlerini bana çeviren satıcı ''hmm peki müzik dışında ne tarz şeyler için alacaksınız kulaklığı'' diye bir soru yöneltiyor* ''biraz yabancı dizi ve daha çok belgesel'' diyorum. o anda kaşlar düz bir çizgi halini alıyor, satıcı türk filmlerinde ki kötü adamlara has yavşak gülüşü ve parıldayan gözleriyle sanki sadece porno film yönetmenlerinin kullandığı bir materyal varmış da onu istemişim gibi bakıyor bana. artık ne desem boş, inandıramam, kızarmaya başlıyorum...
eline kulaklıklardan birine atıp ''bunun sesi yüksektir'' diyerek bana uzatıyor, bende koftiden inceliyorum, beraber kasaya gidiyoruz, ödemeyi yapıyorum. adam bana inşallah evde kimse yoktur bakışı ile uzatıyor kulaklığı ''iyi günlerde kullanın'' diyor, alıyorum poşeti arkamı dönüp yürümeye başlıyorum. türk filmlerinde gerdek odasına arkasından gelen hayvanlar tarafından tekme tokat girdirilen adam korkusuna kapılıyorum sanki birazdan gelecek ve 'ulan ne çakalsın' diye sırtıma vuracak dürzü, utanıyorum....