"cumhuriyet malum 29 ekim 1923'te kuruldu. oysa türkiye'nin bölge kürtleriyle olan ilgisi yani ankara hükümetinin ilgisi 1921 tarihli mustafa kemal franklin boullion anlaşmasına kadar gider. bu anlaşmadan sonra zaten en az ikinci dünya savaşı'na kadar, hatta bağdat paktı'na kadar belli bir model inşa edildi, o da şu; türkiye, ırak, suriye ve iran arasında kürtler oturuyor. bunlardan birinde kürtler bir mazarrat çıkarıp ta karşı tarafa kaçtığı zaman, karşı taraf geri verecek. eğer orada bir mazarrat çıkardığı zaman ben geri vereyim, bana kaçarsa ben geri vereceğim. böyle bir model kuruldu ve bu modelin de doruk noktası sadabat paktı'nın 7'nci maddesidir. bu model iyi işledi ve kürtler ortak olarak zapturapt altına alındılar. fakat 1980'deki 12 eylül darbesinden sonra kürtler kuzey ırak'a kaçınca ki kuzey ırak o sırada bir iktidar boşluğu taşıyordu, bu operasyon olayı çıktı. çünkü diyarbakır cezaevindeki işkencelerin fiyatlarından bir tanesi de oradaki kürtlerin gelip burada terör yapmaları oldu, buna karşılık türkiye cumhuriyeti de oradaki terör yuvalarını vurmaya başladı operasyon denilen girişimlerle. şimdi mesele şurada ki; bu operasyonları siz ağrı dağı'nda ya da uludağ'da yapmıyorsunuz. bir başkasının memleketinde yapıyorsunuz. dolayısıyla hukuki gerekçenizin sağlam olması lazım ki bütün dünya başınıza çökmesin. bu açıdan bakıldığında bu operasyonları 4 döneme ayırabiliriz. 1983-84, 1984-88, sonra bir boşluk var. 1991-95, 95'ten de 2003'e kadar. yani orada bir güvenli bölge bugünkü kurulmakta olan kürdistan'ın çekirdeğinin oluşmasına kadar. şimdi birinci dönemde yani 83-84 döneminde ırak'la yapılan özel bir anlaşma sonucu o 1921 anlaşması gibi, o özel bir anlaşma sonucu türkiye girip operasyon yapabildi. hiçbir sorun çıkmadı, çünkü egemen ülke davet ediyor, gel gir diyor.
ilk operasyon 83'te. 83 ve 84'te bu özel anlaşma geçerli oldu. ondan sonra 84 ve 88 arasında türkiye ile ırak arasında bir güvenlik protokolü yapıldı. benim ülkemde bir sorun çıkarır da sana kaçarsa sen vereceksin veya bunun tersi ve ırak buna yani saddam buna uydu, fakat 88 yılında kürtler o zehirli gazı yiyipte 'hurrrr' diye bir kısmı iran'a, bir kısmı türkiye'ye kaçınca türkiye saddam'ın onları izleyip, sıcak takiple izleyip türkiye'nin o zamana kadar yaptığı operasyonlardan bir tanesini bu tarafa yapmasına izin vermedi. bunun üzerine saddam güvenlik protokolünü iptal etti. güvenlik protokolünü iptal edince sorun çıktı, hukuki sorun çıktı. çünkü egemen devlet artık gelemezsin diyor. işte bundan sonradır türkiye'nin sorunu. türkiye bunun üzerine uluslararası hukukta mevcut olan fakat problemli olan bir gerekçe ileri sürdü, meşrumüdafa. bunu meşrumüdafa meselesinde bir ciddi bir çelişki çıkacaktır ortaya, o da şu; 1991-95 arası kullanılan bu gerekçe sırasında hatırlayacaksınız orada amerikalılar çekiç güç sayesinde bir güvenli bölge kurdular ve türkiye'de herkes bunun ileride bir kürdistan'ın çekirdeği olabileceğini söyledi. bunu o zamanın başbakanı ve cumhurbaşkanı da söyledi arkasından. fakat türkiye bu çekiç güc'ün süresini sürekli olarak uzattı. şimdi bu bir çelişki değil mi, evet ama uzatmasa bu sefer operasyonlar yapamayacak. onun için böyle bir çelişki yaşadı. 1995'ten 2003'e kadar da dördüncü gerekçe olarak türkiye'nin yaşam hakkı diye bir gerekçe oluşturduk. bu dördüncü operasyon döneminde çok büyük operasyonlar yapıldı. mesela 50 bin asker ve koruyucu ile 60 kilometre kadar girildi ve 15 kilometrelik bir koruyucu kuşak oluşturulması istendi. tabi buna uluslararası tepki çok ciddi olarak gelmeye başladı. şimdi bu 4 kategori operasyonu, ben tabi fazla zaman almamak için çok hızlı geçtim ama bunlardan çıkan sonuçları da özetleyeyim. birincisi, bu operasyonun hukuki gerekçeleri bir ülke ile yapılan sağlam bir antlaşmadan varolma hakkı gibi çok bulanık olan bir gerekçeye doğru bir iniş gösteriyor, bir pike yapma durumu var.
ikincisi, bu dönemde yapılan operasyonlar yani 2003'e kadar yapılan operasyonlar bir yandan amerika'nın, bir yandan da kuzey ırak'lı kürtlerin onayı ile yapılıyor, hatta bu operasyonlardan bir tanesinde amerika uzaydan aldığı bilgilerle destek vermenin yanısıra barzani'nin peşmergeleri de türkiye ordusunun yanında çarpışıyor. ikinci çıkarılacak şey bu. üçüncüsü, türkiye her seferinde bu operasyon son'dur diyor ve bu son'un sonu gelmeyince de pkk terörü ortadan kaldırıncaya kadar diyor. bu bana şeyi hatırlattı, öğrencilik dönemimizde boykot yapardık. amerikan emperyalizmi gidene kadar boykot derdik. bu bana biraz onu hatırlattı. tabi böyle dediğiniz anda pkk terörü ortadan kalkana kadar operasyon dediğiniz anda uluslararası tepkiler şiddetleniyor. son olarak burada büyük bir çelişki ortaya çıkıyor, o çelişki de şu; kuzey ırak'ta bir otorite boşluğu var. bu otorite boşluğu ancak kuzey ırak'lı kürtler tarafından doldurulabilir. dolayısıyla kuzey ırak'lı kürtlere kırmızı pasaport vererek, silah vererek, elektrik vererek kuvvetlendirmek lazım.
fakat bu sefer de adamların fazla güçlenmesinden korkuyor türkiye. güçlenir de devlet kurar diye. peki kursun, tersinden okuyalım. kursun, çünkü türkiye cumhuriyeti 1923'te kurulduğundan sonra türkiye'nin doğusunda ve güneyinde ne devletler kuruldu. suriye, ırak bir iran hariç ama işte türkiye kendi kürtlerinden emin değil. orada bir kürt devleti kurulursa, onun bizim kürtlerimiz için cazibe merkezi olacağından korkuyor.
...
öyle bir acayip durum var ki şimdi bu kuzey ırak konusunda, benim zeka seviyemi aşıyor. neden aşıyor? vallahi aşıyor, billahi aşıyor. şimdi dünyanın en güçlü savaş makinasına ve de ekonomisine sahip olan amerika'nın kendini dışarı atmak daha doğrusu türkçe'de buna tüymek derler, tüymek için bahane aradığı yere biz girmek için kendimizi paralıyoruz. şimdi bölgeyi iyi bilen cengiz çandar yazıyor, diyor ki; kandil dağı'nı görmek için 250 kilometre gitmek, sarmak için 50 bin asker lazım, diyarbakır ve malatya hava üsleri ise 456 kilometre ötede. hadi kandil dağı'na vardık, sardık, cumhurbaşkanı senfoni orkestrasıyla ilan ederek gidiyoruz. kim kalır orada. şimdi dolayısıyla amerikalıların ve kürtlerin tam yardımıyla pkk'yı 30 operasyon boyunca temizleyememiş olan türkiye bugün amerikalılar ve kürtler sakın ha gelmeyin karışmayız dediği bir zamanda gidip oradan pkk'yı temizleyecek. işte benim aklımın almadığı bu, zekamın ermediği olay bu. şimdi burada ortada bir mazoşizm mi var, yoksa çok ince fazlasıyla incelikli bir durum mu var doğrusu buna karar vermek lazım. çünkü genelkurmay başkanı daha 1.5 ay önce çıktı, meclis karar versin dedi, orayı dedi temizlememiz lazım dedi, hükümet oralı olmadı. ulus'ta bir bomba patladı, insanlar öldü ve yaralandı. hükümet onun üzerine genelkurmay bize plan versin hemen uygulayalım dedi. bu sefer genelkurmayın sesi kesildi, ses çıkmıyor şimdi. izmir'de tatbikat yapılıyor. şimdi bu durumda insanın aklına kötü şeyler geliyor. bir takım yorumlar var, deniyor ki; kürtlerin meclise girmesini engellemek için kürtler demeyelim bir de kuzey ırak kürtleri var. kürt kökenli türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının meclise girmesini engellemek için elden gelen herşey yapıldı. yüzde 10 baraj konuldu, efendime söyleyeyim son olarak bunlar bağımsız aday koyalım dediler, birleşik oy pusulasına dahil edildi ki okuma yazmayı iyi bilmeyen adam 2.5 metre uzunluğundaki birleşik oy pusulasını da bulamasın. üstelik bir takım muzur aydınlar da bağımsız olarak meclise girmeye kalktılar.
bildiğim bir şey varsa eğer bir hoca olarak o da şudur; siyaset biliminde iki olasılık vardır, üç tane yoktur. ya bir güçlü muhalefeti sistemin içine alırsınız yani parlamentoya alırsınız. bunun bir fiyatı vardır, size bir takım reformlar yaptırır insan haklarında şunda, bunda. ikinci olasılık; sistemin dışına itersiniz o zaman lafı dolaştırmayayım, uzatmayayım dağa çıkar. ondan sonra onun arkasından dağa operasyonlar düzenlersiniz, bu son'dur dersiniz, son olmayınca da dağdan inene kadar operasyon dersiniz, ondan sonra insanlar haklı olarak bir takım insanlar vatan mevzu bahis ise gerisi teferruattır demeye başlar. yani bir kendi kürtlerimizi yabancılaştırmak teferruat, hatta iç savaş olasılığı teferruat. güzel ama acayip bir maddi hata var bütün bunların içinde. ulus'ta bomba patladı sanki dtp'nin başında patladı. şimdi bu mayınlar patladıkça bu adamların oyları buharlaşıyor, ödleri kopuyor bir şey patlayacak diye. bu şunu akla getiriyor; acaba bir takım insanlar seçimi yaptırmamak istiyor, bu arada da pkk'da mı acaba dtp'nin meclise girmesini istemiyor? böyle şeyler, acayip şeyler geliyor insanın aklına. şimdi türkiye 95 yılından sonra, 95 yılı pkk'nın askeri olarak yenildiği yıldır. 95 yılından sonra müthiş bir rehavete kapıldı ve hiçbir reform yapmadı. türkiye'yi muhterem büyükelçim türkiye'yi pkk'ya yedirmez dedi ama bal gibi yedirdiler. 1999 yılında apo'yu paket edip nairobi hava alanında mit ajanlarına teslim ettiler.
99 yılında apo'yu bize verdiler, bizim ondan sonra yapmamız gereken muazzam reformlardı kendi kürtlerimizi kazanmak için. çünkü artık korkudan kurtulmuştuk. hayır biz sağır kulağımızın üzerine yattık. günde 45 dakika devlet propogandası yapmak...
reform sandık bunu. doğu il'leri için hiçbir ekonomik paket açmadık. peki bugün hangi durumdayız."