gerçektir. anadolu'nun ucra bir köşesinde tarihin karanlık bir döneminde görülmüştür. öncelikle yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için; atatürk hakkında nispeten olumlu düşündüğümü söylemiş, şu (bkz: mustafa kemal atatürk/#17302569) entryde görülebileceği gibi kendisini övmüştüm. fakat mezardaki babaannemin hakkı için kendisi hakkında duyduğum, bildiğim gerçekleri söylemekten de asla çekinmem. çekinmeyeceğim de.
atatürk resmine secde edilmesini emreden asker. kavruk, kısa bir adammış babaannemin söylediğine göre. küçükmüş babaannem. o küçük gözleriyle görmüş askerin gözündeki tiksinme duygusunu. tiksiniyormuş asker köylülerden. başbakan tiksiniyormuş. reisicumhur tiksiniyormuş. yaşamlarından, duygularından ama en önemlisi inançlarından tiksiniyorlarmış.
orta anadolu'da bir köyde yaşıyormuş babaannem. bir gün, bu köyde, yasak olmasına rağmen eğitimine ahırda devam eden bir kuran kursunu basmış jandarma. sinirlenen jandarma bölüğünün başı tüm köylüyü toplamış meydanda. kuran-ı kerimlerden, cüzlerden, elifbalardan dev bir ateş yakmışlar caminin önünde. tüm köylü ağlıyormuş sessizce, bir yandan bölük komutanı "hani nerde o inandığınız allah? gelsin de söndürsün bu ateşi" diye bağırırken. babaannem de ağlar bu olayı her anlatışında. yok, geçmemiş öfkesi komutanın. bir atatürk portresi getirmesini emretmiş emri altındaki jandarmalardan. resmi getiren jandarma erini büyük bir duvarın tepesine çıkarıp tiksindirici, o ince sesiyle bağırmış köylülere: "olmayan allahınıza değil mustafa kemal'e secde edeceksiniz. bu ülkeyi allah değil o kurdu. varlığınızı ona borçlusunuz. varlığını onun askerine borçlusunuz, varlığınızı bana borçlusunuz"
işte böyle sözlük. bu da böyle bir anımdır diyemeyeceğim. anım değildir ama anım gibidir. gerçekten yaşıyormuşcasına anlatırdı babaannem. öylesine saf ve içtendi ki. silah zoruyla allah'ın yarattığı bir kulun resmine secde ettirilen köylülerle dolu köyler var bu ülkenin karanlık tarihlerinde asılı kalan.