zeki demirkubuz'un 9. filmi. *kıskanmak, bir dönem filmiydi. ve açıkçası çokta yeterli bir film değildi. beklentiler tam manasıyla karşılanmamıştı. o filme nazaran daha derinlikli, insanın iç dünyasının gelgitlerine, çelişkilerine yönelik bir film yeraltı. serbest bir uyarlama!
muharrem karakteri, vavien 'de hayli iyi iş çıkarmış engin günaydın ' ın gene kendisini aştığı bir role denk düşüyor. muharrem 'in hizmetçi türkanla, arkadaş grubuyla ve toplumca öteki ilan edilmesi muhtemel kadınla yaşadıkları filmi çevreliyor. muharremin türkan 'la ilişkisinde sazı daha çok muharrem eline alırken, arkadaş çevresinde muharrem istemese de daha pasif rolde. her izleyenin dikkatini çekmesi muhtemel bir masa sahnesi var. yemekte kendince maddelemeler yapan muharrem insanın karanlık doğasına nice vurgulamalar yaparken aynı zamanda insanın ne denli karmaşık bir canlı olduğunu da resimliyor. söylemek istenenler ve söylenemeyenler, hayaller ile ütopyalar birbirine girip çıktıkça demirkubuz sinemasını alttan alta trier tadında insanın doğasında var olan kötülük, gurur- kibir, alçak gönüllülük gibi argümanlara yaslıyoruz. film içinde gene film anlatımı göze çarparken belgesel eşliğinde muharremin takıntılarına, yalnızlık sendromlarına da gidiyoruz. insan, sosyalleşmek isterken aslında derin bir yalnızlıkta istiyordur. ben birçok sinemacının kurmadığını düşündüğüm bir ilişki çerçevesinde bu film de bir dogville ruh hali sezdim, beğendim. tabii o kadar keskin değil belki ama kendince dost dosta açıkça hatalarını, yanlışlarını söyleyebilen insan olmalı öngörüsü aynı zamanda egosal sınırsızlıkların dibine vururken kişinin kendisiyle hesaplaşmaları, etrafındaki insanları kaybetme güdüsü gibi konulara da yelken açıyor.
işin egosal sivrilikler ve sınırlar boyutunda çok aleni bir şekilde sözde aydın profili betimlenirken gayet yüzeysel takılmış demirkubuz. bu göze sokma tavrı açıkça kişileri hedef alma olurken bir hazımsızlık bir nevi benim sinemamdan neden övgü dolu söylemlerle bahsedilmiyor neden ben ödüllere uzanmıyorum da başkaları uzanıyor tadında gayet çocukça serzenişte bulunur gibi yerlere uzanmış ki çok tehlikeli bir viraja girilmiş. rahatsızlık veren bir egosal hazımsızlık yansımış filme. bunlardan filmi beğenip beğenmediğim anlaşılmasın. yalnız bu aleniyet dili sinemasına bir şey katar mı üstadın orası meçhul.
film, anton pavloviç çehov 'un memurun ölümü 'nü okurken ki gibi karnıma ağrılar sapladı. rahatsız etti muharrem karakterinin iç dünyası. film gayet klişe beğendim, beğenmedim nidalarından çok farklı bir yerde oldu benim için. engin günaydın 'la çok başarılı yansıtılan halet-i ruhiye zaman zaman egosal dışavuruma ulaşmış ki o kısımlarda yavanlaşmış.
yeraltı, türk sineması için felsefik ve psikolojik göndermeleriyle kazanç. fakat egosal göndermelerin haddini aşan tutumu da filmin eksisi. ve olmazı hatta belki de çıkmazı.
kıskanmak'tan sonra kısmen tatmin olduğum bir çalışma diyeyim ben. artıları da, eksileri içindedir. garip bir hazla sindire sindire tüketilmelidir.
10 üzerinden 7,5!
edit: 8. filmi yazmışım bu 9 oldu. üstatın tüm filmlerini arşivlemiş ve hatmetmiş bir zat olarak hatamı düzelteyim. kimse uyarmadan hallettik işimizi.. artık çıkabilirim sözlükten gönül rahatlığıyla. al, bi muharrem hüsn-ü kuruntusu daha!