isa bir denizciydi.
Su üzerinde yürürken.
Uzun zaman gözledi.
ıssız, ahşap kulesinden.
Ne zaman ki anladı.
Yalnızca boğulanların onu gördüğünü.
Tüm insanlar denizci olacak dedi.
Deniz onları bırakana dek.
Ama kırgındı biraz,
Çok vardı gökyüzünün açılmasına.
Yalnızdı, insandı neredeyse.
Bir taş gibi battı, aklının dibinde.
Gezmek istersin onunla.
Gezmek, gözleri kapalı.
Güvenebileceğini sanırsın.
Kusursuz bedenine, aklıyla dokunduğu için.
Kararan havayla,
çiyin avuntusu olmakta iken.
yeryüzüne doğru,
görülmezce, işitilmeden
-çünkü yumuşacık patikler giyinir
avutucu çiy, bütün avuntuyla yumuşamışlar gibi-
anımsarsın sen, sıcak gönül, anımsarsın,
bir zamanlar nasıl susadığını,
kutsal gözyaşı ile çiy yağmurlarını özleyerek
yanıp tutuşurken, bitkinlikle susadığını,
kem gözlü akşamüstü güneşinin bakışları
sararmış otlu patikalar üzerinde
kararmış ağaçların içinden geçip dolaşırken çevrende,
güneşin kör edici kor bakışları, acı vermekten haz duyan
Hakikatin yavuklusu -sen ha? diye alay ederlerdi-
hayır! bir şair sadece!
bir hayvan, kurnaz yırtıcı sürüngen,
yalan söylemesi gereken,
bilerek isteyerek yalan söylemek zorunda,
av arzusunda,
elvan elvan maskelenmiş,
kendine maske,
kendine av.
bu ha hakikatin yavuklusu?
sadece deli! sadece şair!
sadece parlak parlak laf eden,
deli maskelerinden dışarı renkli renkli konuşan,
yalancı söz köprülerine tırmanan,
yalandan gök kuşakları üstünde.
kalp gökler arasında.
dolanıp duran, sürünüp duran-
sadece deli! sadece şair!
Bu ha hakikatin yavuklusu?
durgun değil, dik donuk soğuk değil,
tasvirleşmemiş,
heykelleşmemiş,
tapınakların önüne dikili değil,
bir tanrıya kapı bekçisi değil:
hayır! bu çakılı erdem tasvirlerine düşman,
yabanlar ona daha rahat tapınaklardan,
kedi haylazlığı ile dolu.
her pencereden zıplayıp.
hop! her rastlantının peşinden.
koklaya koklaya her yabanıl ormana dalansın sen,
yabanıl ormanlarda.
renkli tüylü yırtıcı hayvanlar arasında.
günahkarca sağlıklı, güzel, elvan gezinirsin,
arzulu dudaklarınla,
kutluca alaycı, kutluca şeytani, kutluca kan emici.
yırtıcı yırtıcı, sinsi sinsi, yalancı yalancı gezinirsin.
Ya da kartal gibi, uzun,
uzun dik dik uçuruma,
kendi uçurumuna bakan kartal gibi.
-Nasıl da yukarıya,
aşağıya, içeriye,
hep daha derin derinliklere halkalanıyor uçurum!-
sonra,
ansızın,
düz uçuşla
aniden dalarak
kuzuların üzerine çullanmak,
birden aşağıya, yırtıcı açlıkla,
kuzu arzusunda,
bütün kuzu ruhlara kızgın,
öfkeli bütün erdemlice,
koyunca, kıvırcık kıvırcık
göz kırpıştıran, koyun sütü iyilikle alıklaşmışlara.
Böylesine
kartalcadır, parscadır
şairin özlemleri,
senin özlemlerin, binlerce maske altında,
sen ey deli! sen ey şair!
Sen ki bakarken insana,
tanrı bakar gibidir koyuna-
insandaki tanrıyı paralamak
insandaki koyunu paralar gibi
paralarken de gülmek-
Bu, işte senin kutluluğun,
bir parsın, bir kartalın kutluluğu,
bir şairin, bir delinin kutluluğu!
Kararan havayla,
ayın orağı.
mor kızıllıklar arasında yeşil yeşil,
hasetle, sinsi sinsi dolanırken,
Ben de öyle düştüm bir kez.
hakikat çılgınlığımdan aşağıya,
gün özlemimden aşağıya,
günden yorgun, ışıktan bıkkın
-aşağıya, akşama, gölgeye çöktüm
bir hakikatten
bağrı yanık, susamış
-anımsıyor musun hala, anımsıyor musun, sıcak gönül,
nasıl susadığını?
sürülmüştüm.
tüm hakikatten!
sadece deli! sadece şair!