Gençliğine hayran kaldığım üç aktörden birisidir Marlon Brando. Bazı filmler vardır bir oyuncu bile o filmi klasik yapmaya yeter. işte öyle bir filmdi izlediğim. inanın bana verdiği duygu 60 sene geçmesine rağmen taptazeydi. Hele ki sonlarına doğru yaşadığım heyecanı belki de okula ilk başladığımda yaşamıştım. Hayır, gerçekten abartmıyorum. Konusu çok yaratıcı.. Ancak bunu yaratmakla kalmayıp ortaya çok güzel kurgu serpmişler. Her anından zevk aldığım bir yapımdı izlediğim.
Öncelikle 'serserinin' fakir ama gururlu tavırları baştan sizin hayranlığınızı kazanacaktır. Çevresindeki insanları her ne kadar önemsemez gözükse de aslında çok daha fazlasını yaşayan biriydi. O dönemlerde halkın kağıt parçası kadar değersiz olmasını da ayrı olarak çok iyi yansıtmışlar. insanların duygu ve düşüncelerinden çok hırsın ve paranın satın alabildikleri meşhur. Ama az da olsa bizim serseri gibi yüreğini ortaya koyan birileri var. Tabii filmde kiliseninde pozitif ve adaletli gösterilişi cabası. Kötülerin peşinden giden ve bir takım sırları aydınlığa kavuşturmaya çalışan bir rahip mevcut. Terry karakterinin başkaldırışında ki temel sebep Edie'e karşı yaşadığı hisler.. Güneşi seversiniz ama güneş buluta aşık, çiçek toprağı sever fakat toprak suya aşık, kağıt kalemi sever ama kalem ellere aşık. Fakat bir insana aşık olmak mutlaka karşılıklı hislerle mümkün oluyor. Zaten onunla tanışmadan önce vurdumduymaz bir kişiliğe sahip. Ancak aşk öyle birşey ki yanında sorumluluğu da getiriyor. Vicdan mahkemesini de getiriyor peşi sıra. Bermuda şeytan üçgeni böyle oluşuyor işte kendini bir halt zannedenlere karşı. Sonunda ki o direniş sahneleri yılmamanın, sisteme başkaldırmanın getirdiği önemi vurguluyor. Film adeta susmayın diyor bize. Çünkü susarsanız bu filmde ki gibi sıra size gelecek. Gerçek bir başyapıt.