aşk'ın içine düştüğün o an, gözün öyle bir kararır ki, etrafında olan biten hiç birşeyi umursamazsın. aklında sadece ''o'' vardır. hep böyle kalacak, sonsuza kadar bu hislerle yaşayacaksın ve hep çok mutlu olacaksın gibi hissedersin. eski sevgililermiş, geçmişte yaşadığın acı-tatlı ne varsa silersin hafızandan. hayat toz pembe gibidir derler ya, aynı o durumu yaşarsın işte. öyle bir hafiflemişsindir ki, artık seni hiç birşey üzemez diye düşünürsün.
sonra ne mi olur? hani filmlerde insanlar hayal kurarlar veya rüya görürler de, film biyerden kopar, o ses çıkar hani şimdi zihninizde canlandırırsınız, anlarsınız. birden herşeyin güzel bir rüya, hayalden ibaret olduğunu anlarsınız. o sizi kuş gibi hafifleten aşk, belki de en büyük kabusunuz olmuştur. uykusuz geceler, cevabı bulunamayan sorular, belkiler ve en önemlisi de keşkeler..
bahsedilen bu hafiflik, çok büyük acıları olan birisine sakinleştirici iğne yapmak gibi birşeydir. iğne vurulur, insan gevşer, rahat bir uyku çeker. peki sonra? uyanınca ne olur? hayatın en büyük gerçekleri karşınızda size bakıyor olur. her şeyim dediğin ''o'' artık yoktur.