ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;
bir kere eğemedim bu kadının başını.
kaç kere sürükledi gururumu ölüme
fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
cevapları o kadar heyecansız ki onun,
kaç kere iman ettim hiçliğine ruhunun.
kaç kere hissettim ki yine bu gece gibi,
güzelliğin önünde dolup çarpmadı kalbi.
ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal,
ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor.
bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor...
dönüyoruz yine biz bir uzun gezintiden
gönlümün elemini döküyorken ona ben,
o bana kedisini dönerek naklediyor:
"bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı" diyor.
ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım,
ben ki, bir çok kereler kırılmışım kırmışım,
ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı;
birden onun yüzüne haykırmak ihtiyacı
içimde alev alev tutuştu yangın gibi,
bir dakika kendimin olamadım sahibi;
hiç olmazsa hıncımı böyle alırım, dedim,
yola mağrur uzanan gölgesini çiğnedim.