ellerimin içinde yeni bir gezegen keşfetmenin mücadelesi vardı. zaman ilk defa bu kadar yavaş akıyordu, dokunmak ilk defa böylesine anlamlıydı. ona yukarıdan bakmak; onu korumak, sahiplenmek gibiydi. biraz da karşıdan bakmak istedim. ona karşı durdum, nefeslerimizi hissediyorduk artık. ben bu durumdan oldukça memnundum; ilk defa bir oda sessizliği ve ışıksızlğında, nefes alma sebebimin kalp atışlarının getirisini izliyordum. o benimkinden rahatsız olur diye uzaklaştım, çok değil bir iki burun mesafesi. dudaklarını parmaklarımda yaşadım; bu öpüşmekten daha özeldi, daha ulaşılmazdı. gözleri uykulu ve karanlıkta beni seçemeyecek ama hissedebilecek kadar açıktı. saçlarımla oynamakla meşguldü, ben de gülümsemekle. bundan daha güzel bir gün olamaz diye düşünüyordum, o güne kadar da bir çok kez öyle düşünmüşümdür. insan hayatı boyunca yanılır.
hayat insan düşüncelerine saygısız bir kavram. insanı ikilemlere sokarak kafasını karıştırmak için çabalıyor. birlikte uyumak istediğin insanın uyumasını izlerken hiç uyanmasın istiyorsun; uyandığı zaman hiç uyumamasını. ve dün yanında uyuyan insana bugün uzaktan bakabiliyorsun sadece. hayat insana hatıralar yaratıyor, zamanla yıpratıyor. gidenlerin ardından akıtılan gözyaşlarını dökerken de "carpe diem" diyebiliyorsanız, vazgeçmenin zor olduğunu ama bu kararı vermenin kolay olduğunu bilenlerdensinizdir. unutmaya ihtiyacınız yok, önce vazgeçebilmeyi öğrenmelisiniz.