ape musa

entry30 galeri
    17.
  1. --spoiler--
    mazlum çimen bir akşam nevizade’de apê musa’yla karşılaşmış. apê musa, tam bir kürt begi. görebildiği uzaklardan daha uzakları görmek için belki ya da bir geleneğin hakkını vermek için gözlerine sürme çekmiş. şık. bir bulutu andıran saçları yine arkaya taranmış, gömleği gibi tertemiz.

    istanbul
    ilık bir yaz akşamı... insanlarla ışıkların birbirini tamamladığı beyoğlu yine kalabalık. nevizade sokak’ta bütün lokantalar masalarını dışarıya kurmuşlar. toplam iki yüz elli metrelik sokakta masalar tıklım tıklım dolu. aradan insanın zorla geçeceği bir yol kalmış, onu da garsonlar ‘bürüüün’ diyerek müşterileri çekmek için kapatmışlar. yüzlerce insan kendi dışındaki gürültüye aldırmadan, odaklanmış içiyorlar.
    içiyor konuşuyor, konuşuyor içiyorlar…

    istanbul, ılık bir yaz akşamı… biraz konuştuktan sonra, ‘kalkalım’ demiş apê musa. iki insan, masaların arasında kıvrıla kıvrıla, aşağıya doğru yürüyüp, nevizade’den çıkmışlar. geride ışıklı, gürültülü nevizade, önlerinde karanlık balo sokağı, yürüyorlar. sokağa giren ve çıkanların, öpüşerek yürüyen sevgililerin ya da yüksek sesle konuşan grupların birbirini geçtikleri; insanların duvarlara yapışarak arabalara yol verdiği, tek yönlü, daracık bir sokak. yürüyerek istiklal’e çıkıyorlar.

    yürüyor iki insan… biri omuz başlarından yaşını ele veriyor, saçlarını ılık istanbul esintisine verdiği gibi. o, kürtlerin ‘koca çınar’ dedikleri adam. ‘devletinizi kurduğunuzda toplanıp diyarbakır’a gidecek misiniz?’ sorusunu, ‘kusura bakmayın istanbul’u size bırakmayız’ diye yanıtlayan, kürtlerin apo’su değil, apê’si. istanbul’u diyarbakır kadar seven bir kürt begi.

    yürüyor iki insan istiklal’den taksim’e doğru… diğeri siyah saçları, boyu ve gövdesiyle mazlum’du. istiklal’de yürürken zaman zaman durup konuşuyor, sonra yola devam ediyorlar. ne zaman tanışmışlardı, konuştukları neydi o an ve apê musa, ‘dirim para etmedi, belki ölüm para eder’ deyip diyarbakır’a gitmeden kaç gün evveldi?..

    istiklal’den taksim’e doğru yürüyor iki insan… pazar günleri bayramlık takımlarıyla varoşlardan gelen genç kız ve erkeklerin, pantolonlarını yastıklarının altına koyarak ütüleyen, ‘iki film birden’ oynatan sinemaların afişlerine uzun uzun bakan kürt inşaat işçilerinin, haftada bir gün işgal ettikleri ve yaralanarak geri çekildikleri istanbul’un ortasıydı istiklal caddesi…

    istiklal’den taksim’e doğru yürüyor iki insan, biri şimdi yok… durmadan birilerini kovalayan polis ve zabıtalarıyla, geceye dağılan eşcinselleriyle, dilenen şarapçıları ve tinerci çocuklarıyla, caddeye uzanarak ders çalışan mendil satıcısı kürt çocuklarla, içip dans eden, giyim kuşamları farklı öğrencileriyle, gürültülü müzik yapan mekanlarıyla, programlarını davul-zurna ile başlatıp, davul-zurna ile bitiren ‘türkü’ barlarıyla beyoğlu, ‘başka türk’tü artık..

    istiklal’den taksim’e yürüyor iki insan, biri apê musa… kalabalığın, yağmurun, ışığın ve gecenin müziğe bulaştığı; sınırı, nöbetçi kuleleri, askerleri olmayan, her sınıf ve ulustan insanı eşitleyen, kimsenin bir diğerinin alanına girmediği, girerse cinayetlerin işlendiği, bayraksız bir ‘ülke’dir beyoğlu..

    istiklal’den taksim’e yürüyor iki insan, diğeri mazlum… apê musa, ‘kadıköy’e geçeceğim, bana kadıköy dolmuşlarına kadar yol arkadaşlığı yapar mısın?’ diyor mazlum’a. o da kabul ediyor ve yürüyorlar taksim’e doğru. apê musa, ‘pilav yiyelim’ diyor ve seyyar arabayla pilav satan çocuklardan birine yaklaşıp pilav istiyorlar.

    çocuk, tüplü fanusla aydınlatılan arabasından plastik tabağa pilav doldururken heyecan ve merakla apê musa’ya bakar. esmerdir, kalın kaşlıdır, sakal ve bıyıkları yeni terlemiştir. sokağın başında, zabıta ve polis saldırısı karşısında, arabasını kurtarmak için tetiktedir, ağrılı memo. bu onun dördüncü arabasıdır. polis, memo’yu üç kere yakalamış, arabasını kırmış ve dayaktan geçirmiş her seferinde. ağrı’da kalsa çobanlık yapacaktı ve asker dönüşü everirlerdi o’nu. istanbul’a gelişinin uzun bir öyküsü vardı memo’nun ve bu öyküyü ancak apê musa bilirdi…

    apê musa’ya pilavı uzatan ağrılı memo utana sıkıla: ‘siz apê musa mısınız?’ diye sordu. apê musa ‘evet’ dedi. memo ne yaptı, ne etti bilinmez, ama kısa zamanda on beş pilavcı, fanuslu arabalarıyla apê musa ve mazlum’un peşine takıldılar. istiklal caddesi’nde apê musa’larına daha yakın olmak için birbirlerini geçmeye çalışan on beş pilavcı kürt çocuğunu görenler, bu fotoğrafa bir anlam veremediler…

    apê musa ve mazlum, akm’nin yanından kalkan kadıköy dolmuşlarına doğru yürüyorlar. onlarla birlikte on beş fanuslu pilav arabası caddeyi geçiyor. trafik tıkanıyor, polisler kızıyor, ama onlar apê musa ve mazlum’u takipten vazgeçmiyorlar.
    çocuklar rüyalarına yürüyorlarmış gibi birbirlerini geçmek, apê musa’ya bir soru sormak, o’ndan bir sözcük duymak için yarışıp durdular.

    kadıköy dolmuş durağına varınca pilavcılar bu sefer apê musa’nın dolmuş parasını vermek için yarıştılar. durumu garipseyen dolmuş şoförü apê musa’ya:
    -’bunlar kim ki senin için böyle birbiriyle yarışıyorlar?’
    apê musa, sakin ama gururlu bir ses tonuyla:
    -’hepsi benim çocuklarım’ dedi.
    şoför cevabı yeterli bulmadı ve:
    -’sen bu kadar şık giyinirken çocukların neden pilav satıyorlar?’ diye sordu, apê musa’ya.
    apê musa, sakin bir ses tonuyla cevabını yineledi.
    -’hepsi benim çocuklarım’ dedi.
    mazlum ve çocuklarla vedalaştı. minübüs hareket etti.
    --spoiler--
    *http://fadilozturk.com/ca...tabim-atese-konus-deneme/
    5 ...