--spoiler--
mazlum çimen bir akşam nevizadede apê musayla karşılaşmış. apê musa, tam bir kürt begi. görebildiği uzaklardan daha uzakları görmek için belki ya da bir geleneğin hakkını vermek için gözlerine sürme çekmiş. şık. bir bulutu andıran saçları yine arkaya taranmış, gömleği gibi tertemiz.
istanbul
ilık bir yaz akşamı... insanlarla ışıkların birbirini tamamladığı beyoğlu yine kalabalık. nevizade sokakta bütün lokantalar masalarını dışarıya kurmuşlar. toplam iki yüz elli metrelik sokakta masalar tıklım tıklım dolu. aradan insanın zorla geçeceği bir yol kalmış, onu da garsonlar bürüüün diyerek müşterileri çekmek için kapatmışlar. yüzlerce insan kendi dışındaki gürültüye aldırmadan, odaklanmış içiyorlar.
içiyor konuşuyor, konuşuyor içiyorlar
istanbul, ılık bir yaz akşamı biraz konuştuktan sonra, kalkalım demiş apê musa. iki insan, masaların arasında kıvrıla kıvrıla, aşağıya doğru yürüyüp, nevizadeden çıkmışlar. geride ışıklı, gürültülü nevizade, önlerinde karanlık balo sokağı, yürüyorlar. sokağa giren ve çıkanların, öpüşerek yürüyen sevgililerin ya da yüksek sesle konuşan grupların birbirini geçtikleri; insanların duvarlara yapışarak arabalara yol verdiği, tek yönlü, daracık bir sokak. yürüyerek istiklale çıkıyorlar.
yürüyor iki insan biri omuz başlarından yaşını ele veriyor, saçlarını ılık istanbul esintisine verdiği gibi. o, kürtlerin koca çınar dedikleri adam. devletinizi kurduğunuzda toplanıp diyarbakıra gidecek misiniz? sorusunu, kusura bakmayın istanbulu size bırakmayız diye yanıtlayan, kürtlerin aposu değil, apêsi. istanbulu diyarbakır kadar seven bir kürt begi.
yürüyor iki insan istiklalden taksime doğru diğeri siyah saçları, boyu ve gövdesiyle mazlumdu. istiklalde yürürken zaman zaman durup konuşuyor, sonra yola devam ediyorlar. ne zaman tanışmışlardı, konuştukları neydi o an ve apê musa, dirim para etmedi, belki ölüm para eder deyip diyarbakıra gitmeden kaç gün evveldi?..
istiklalden taksime doğru yürüyor iki insan pazar günleri bayramlık takımlarıyla varoşlardan gelen genç kız ve erkeklerin, pantolonlarını yastıklarının altına koyarak ütüleyen, iki film birden oynatan sinemaların afişlerine uzun uzun bakan kürt inşaat işçilerinin, haftada bir gün işgal ettikleri ve yaralanarak geri çekildikleri istanbulun ortasıydı istiklal caddesi
istiklalden taksime doğru yürüyor iki insan, biri şimdi yok durmadan birilerini kovalayan polis ve zabıtalarıyla, geceye dağılan eşcinselleriyle, dilenen şarapçıları ve tinerci çocuklarıyla, caddeye uzanarak ders çalışan mendil satıcısı kürt çocuklarla, içip dans eden, giyim kuşamları farklı öğrencileriyle, gürültülü müzik yapan mekanlarıyla, programlarını davul-zurna ile başlatıp, davul-zurna ile bitiren türkü barlarıyla beyoğlu, başka türktü artık..
istiklalden taksime yürüyor iki insan, biri apê musa kalabalığın, yağmurun, ışığın ve gecenin müziğe bulaştığı; sınırı, nöbetçi kuleleri, askerleri olmayan, her sınıf ve ulustan insanı eşitleyen, kimsenin bir diğerinin alanına girmediği, girerse cinayetlerin işlendiği, bayraksız bir ülkedir beyoğlu..
istiklalden taksime yürüyor iki insan, diğeri mazlum apê musa, kadıköye geçeceğim, bana kadıköy dolmuşlarına kadar yol arkadaşlığı yapar mısın? diyor mazluma. o da kabul ediyor ve yürüyorlar taksime doğru. apê musa, pilav yiyelim diyor ve seyyar arabayla pilav satan çocuklardan birine yaklaşıp pilav istiyorlar.
çocuk, tüplü fanusla aydınlatılan arabasından plastik tabağa pilav doldururken heyecan ve merakla apê musaya bakar. esmerdir, kalın kaşlıdır, sakal ve bıyıkları yeni terlemiştir. sokağın başında, zabıta ve polis saldırısı karşısında, arabasını kurtarmak için tetiktedir, ağrılı memo. bu onun dördüncü arabasıdır. polis, memoyu üç kere yakalamış, arabasını kırmış ve dayaktan geçirmiş her seferinde. ağrıda kalsa çobanlık yapacaktı ve asker dönüşü everirlerdi onu. istanbula gelişinin uzun bir öyküsü vardı memonun ve bu öyküyü ancak apê musa bilirdi
apê musaya pilavı uzatan ağrılı memo utana sıkıla: siz apê musa mısınız? diye sordu. apê musa evet dedi. memo ne yaptı, ne etti bilinmez, ama kısa zamanda on beş pilavcı, fanuslu arabalarıyla apê musa ve mazlumun peşine takıldılar. istiklal caddesinde apê musalarına daha yakın olmak için birbirlerini geçmeye çalışan on beş pilavcı kürt çocuğunu görenler, bu fotoğrafa bir anlam veremediler
apê musa ve mazlum, akmnin yanından kalkan kadıköy dolmuşlarına doğru yürüyorlar. onlarla birlikte on beş fanuslu pilav arabası caddeyi geçiyor. trafik tıkanıyor, polisler kızıyor, ama onlar apê musa ve mazlumu takipten vazgeçmiyorlar.
çocuklar rüyalarına yürüyorlarmış gibi birbirlerini geçmek, apê musaya bir soru sormak, ondan bir sözcük duymak için yarışıp durdular.
kadıköy dolmuş durağına varınca pilavcılar bu sefer apê musanın dolmuş parasını vermek için yarıştılar. durumu garipseyen dolmuş şoförü apê musaya:
-bunlar kim ki senin için böyle birbiriyle yarışıyorlar?
apê musa, sakin ama gururlu bir ses tonuyla:
-hepsi benim çocuklarım dedi.
şoför cevabı yeterli bulmadı ve:
-sen bu kadar şık giyinirken çocukların neden pilav satıyorlar? diye sordu, apê musaya.
apê musa, sakin bir ses tonuyla cevabını yineledi.
-hepsi benim çocuklarım dedi.
mazlum ve çocuklarla vedalaştı. minübüs hareket etti.
--spoiler-- *http://fadilozturk.com/ca...tabim-atese-konus-deneme/