insan nereye ait hissediyorsa kendini oralıdır. hiçbir bağım bulunmadığı halde senelerce zonguldak'lıyım dedim. öyle anlattım. 11 senedir adım atmamıştım. özlenendi. burunda tütmek deyiminin karşılığını verendi. on sene sonra bir gün alıp başımı gittiğimde daha kozlu'yu gördüğümde gözlerimi doldurdun canım kentim.
karanlık derler, havası pis derler, çirkin derler senin için. doğrudur. karanlıktır, havası kirlidir, çarpık kentleşmiştir. ama büyüdüğünüz, yıllarca yaşadığınız yerse aklınızdan çıkmaz işte. sokakları, yokuşları, merdivenleri... her birinde başka bir anı. ne kadar başka bir şeymiş insanın çocukluğunun peşine düşmesi.
seneler sonra gidildiğinde hiçbir yerin değişmediğini görmek hem üzücü hem sevindirici. gelişmemişliğin görmek üzücü ama çocuk adımlarım önde ben arkada takip edebilmek, kaybolmadan, bir kez olsun sormadan eski hatıraları takip edebilmek güzel. is kokulu bu kenti nasıl özlemişim. güzel zamanlar, özlenen çocukluk, arkadaşlıklar, yıllar geri gelmiyor işte. keşke gelseler. yeni baştan bu şehrin yokuşlarını insem, çıksam bıkmadan. dizlerimi kanatsam yeniden keşke. ama olmuyor, biz ancak hayali gölgelerimizin izini takip edebiliyoruz.
hala aynı duruyor dükkanları bile. demirpark açılmış sadece farklı olarak. terminalden yürürken kömürler arasında kafanızı yukarı kaldırdığınızda evler görürsünüz üst üste. yıllardır oradalar. çocukken düşüverecekmiş gibi dururlardı oysaki. minibüs durakları hala karman çorman ama değişmiş minibüsler. köprüaltı aynı hala. dükkanlar eskimiş ama. daha başkaydı sanki çocukken. deresi bile hala aynı pis kokusunu yaymaya devam ediyor. burger king açmışlar bir tane tam karşısına derenin. istanbul pastanesi, kutay, sinema, camlı köşk, emral çarşısı, devran amcası hala hala aynı yerlerindeler. hiç değişmemiş sanki, yıllar hiç geçmemiş burada.
ama insanın yıllarını geçirdiği okula gitmesi nasıl da titretiyormuş dizlerini. o yokuştan çıkarken tam polis lojmanları çıkıveriyor karşına ya. işte oradan giriyorsun benim çocukluğumun bahçesine. değişmiş ama, yıkmışlar, boyamışlar, büyütmüşler anılarımı. arka bahçesi kalmamış okulumuzun. karşımızdaki öğretmen liseli gençlerin sigara içtiği, ilk öpücüklerini yaşadıkları arka bahçe yok. atatürk büstü bile değişmiş ama bahçesi aynı. okula bakan evim de aynı. boyamamışlar bile. içinde başkaları var ama. başka bir kadın çamaşır asmış balkonuna. benim odamda başka perdeler. jandarma el koymuş kurtulmuş. bakmamışlar bile. bir ot bile kesmemişler o güzel bahçede. yüz kere bisikletten düştüğüm o top sahası harap, patenlerle bin kere düştüğüm köprü harap, çocuk bahçesi yok, çardağın olduğu yer yok, yıkık dökük bir yer olmuş çıkmış. biz nasıl da bakardık halbuki. her yeri çiçek gibiydi. ağaçlarından erik toplardık. aptallar akrep kaynıyordur orası şimdi. kendinize saygınız yoksa başkalarının anılarına saygı duysaydınız keşke. burnumun direği sızladı bakarken.
güzelim zonguldak aynı, hiç değişmemiş. yolları aynı, insanları aynı. öğrencileri çoğalmış sadece. başka da bir şey olmamış. zaman durmuş orada beni beklemiş. yeniden yeniden yeniden de gitsem bıkmam herhalde. küçük, sevimsiz, karanlık belki de ekmeğini yiyene öyle gelmiyor işte.