tarih boyunca insanoğlunun uğraşı olurken, kesin bir tanımlayıcı cümle elde edilememiştir. bir değeri sonsuzluğa götürürken söylenebilecek tek şey tanımsızlığıdır; yani tanımsızdır aşk. aşk denilen olgu ruhanidir ve görülemediklerinden fotoğrafları çekilememiştir. bu yüzden aşk için yazılabilecek her tanım kişiden kişiye değişecek kadar subjektif olup, yetersizdir.
evvela, şunu söylemek gerekir ki aşkta bir âşık, seven ve maşuk, sevilen vardır ki buradan çıkarılacak sonuç şudur; aşk platoniktir. hiç bir zaman kavuşamamaktır. âşık, maşuğa kavuşmak için deliler gibi çaba sarfeder, bu yolda yorulur, yıpranır ve acı çeker ve bu acıyı çekerken içten içe zevk alır. bir nevi mazoşistliktir. bilinenin aksine insan hazza yönelik değildir ve onun fıtratı gereği acının bıraktığı haz ile ruhsal olgunluğa ve mutluluğa ulaşabilmek için, büyük ustâd sokratesin öğretisi olan 'herşey zıtlıktan türer' felsefesinde de görülebileceği gibi, acı çekmesi ilk kuraldır. bu yüzden ki tasavvuf ve diğer uzak doğu felsefeleri ruhsal doyuma ulaşmanın ilk adımı acı çekmektir. ne kadar acı çekilirse o kadar hızlı ve mutlu sona ulaşılır. buradan çıkarılacak sonuç aşk mutluluk değildir. amacı acı çekme isteğidir.
saniyen, âşık mazoşisttir. delidir. âşıkta, toplumun hiç kabul edemeyeceği davranışları kendisinin hiç bir sıkıntı yaşamdan gerçekleştirmesi gözlenir. kalıpların dışına çıkar ve herşeyden vazgeçmiş veya vazgeçmeye hazır bir şekilde olan gayrimantık çerçevesinde kalır. ancak aşkın sonucunda bu delilik görülür.
salisen, kadınlar zor aşık olur ve aşk durumu genelde erkekler bireylerde yaşanmaktadır. nedeni ise, kadınlarda afrodit tanrısının verdiği cazibe ile erkeklerin duyguları alt üst edebilecek ve aşkı tetikleyebilecek etkenler bulunurken, erkeklerde ise kadınları etkileyebilecek cinsel etkenler ve çekicilik bulunmaz. bu sonuç bize neden erkeklerin kadınlara sık sık âşık olduğunu ve kadınların ise ancak tanıdığı erkeklere aşık olduğunu gösterir.
diğer yandan aşk kişinin içinde biriktirdiği cinsel istek ve enerjisini bir kimseye yükletme işlemidir. yani cinsel çekimdir ve bu olmadan insan aşık olamaz. ancak aşkın amacı cinsel ilişkiye girmek değildir. cinsel ilişki oluştuğu durumda, aşkın isteği olan uzun vadeye yönelik acıya dayalı mutluluğun verdiği haz, bir anlık cinsel haz ve enerjisi ile sönümlenecektir. aşk ulaşamamaktır. gerçek âşık, cinsel ilişkiye girdiği anda bütün bütün büyüsünü kaybeder ve bunun için bu neden sonuç ilişkisinden uzak durmaya çalışır. bu bize erkeklerin neden cinsel ilişkiye girdikten sonra kadından soğuduğunu ve aşk duygusunu kaybettiğini açıklar. erkekler tabiat gereği kadının sahibi olma güdüsündeler ve buna ulaştıkları anda aşkı yok ederler. hedef ulaşılmıştır ve aşk bitmiştir. kadınlarda durum tam tersidir. kadınlar doğal olarak kendisine sahip olabilecek erkeğin peşinde olurlar ve ancak cinsel ilişkiye girdikleri erkeğe aşık olurlar. (bkz: 4s kuralı)
bir başka olarak, aşk durumu narsistik bir durumdur. kişi benliğindeki ego ile kendini yüceltme eğilimindedir. ancak çevrenin ve toplumun getirdiği baskı ile bu durum gerçekleşemez ve kişi bütün enerji ve kibirliğini başkasına yükletir. yani aşkı kendisi istemiştir ve bireye yükletir. onu yüceltir. onu yüceltirken kendisini doğal olarak aşağılamaktadır. aşağılandığı için ruhsal olarak acı çeker ve aşkı büyür. (bkz: ferhat ve şirin) âşık maşuk karşısında kendini değersizleştirir ve nihai hedef olan acıyı tadar ve zevk alır.