yazarların hikaye denemeleri

entry28 galeri
    10.
  1. istifamı görmezden gelip egosunu şişirmek için ıskartaya ayırdığından beri beni hayat; metrekare hesabıyla yürüyen hayatımın bu döneminde de sahipsiz acıları ve kederleri kapıma bırakan iyi aile çocukları peşimi bırakmıyorlardı. apansız çalan kapı zilleri ile kapıma bırakılan zarflar; kapalı zarf usulü beynimi en çok neyin kemireceği üzerine yasadışı bahis işine girmişlerdi. yeni yeni zarflar yeni yeni beyin zaafları.

    mazoşistçe zarfları alıp dışkapımı kapatıyorum. ben ve uzun zamandır elektrik süpürgesi tutulmamış olmasından mütevellit toz topakları da ana vatanları olan koridordan odama doğru bana eşlik ediyorlar ama onların yolculukları little ceaser tarafından kesiliyor. ben ne zaman aldığımı bile hatırlamadığım pizza kutularının üzerinden sekerken tozlar; dominos, little ceaser ve papa john dan oluşan 3lü defans bloğundan geçemiyorlar. böylelikle survivor yerdeki elbiseler & bir hevesle alınmış enstrümanlar/oyun konsolları çekişmesini kaçırıyorlar. zarfları açmadan izlemeyeceğim filmlerin ve muhtemelen bilgisayarıma dahi kurmayacağım oyunların torrent durumlarını görmek için faremi 40 sayfa okuyup sonra elime dahi almadığım, kaldığım yer artık sanki önemliymiş gibi bir de kibrit çöpüyle ayraçlanmış kitabın üzerinde gezdiriyorum. torrentin durumu iyi. hızlı bir biçimde belli aralıklarla ileri alıp sonra izlememeye karar vereceğim 3 film büyük bir hızla iniyor. sonra çekyatın üzerindeki kirli çamaşırlarımı kucaklayıp öteliyorum ve kendime sadece bir kıçlık yer açtıktan sonra kıçımı yerleştiriyorum. bu sefer yine cömert davranmışlar. tastamam 7 zarf var. ritüelim az daha bozulacaktı. ilk zarfı bıraktıklarında bilgisayarda çalan şarkıyı ikinci zarf tanzimatında hatırlayıp tekrar açtığım günden beri her zarf ritüeline eşlik eden şarkımı açmak için insan üstü bir azimle yerimden kalkıyorum ve youtube un yolunu tutuyorum. ritüelim bozulmasın. nesrin sipahinin sesi odamda yankılansın.

    eveeet. bakalım en az benim kadar harcanmış yılları olan bu hasta insanlar bozuk çıkmadığında sakızla değiştikleri bu ömürlerinden son demleri karbonatla şişirip şişirip bana fahiş zamanlarda itelemeye başlıyorlardı yine . her biri için ayrı ayrı glikoz yakmak 27 yaş bakımı gelmiş beynim için zulümdü. baskılarla balatayı yaktığım için ve kopmasına çok az kalan trigger kayışı gerginleştiğinden salak salak sesler geliyordu beynimden. ah bir de pert kaydı olmasaydı. bir nefeste 7 zarfı birden açıp okumalı ve sonra rastgele sıralamalarla düşünmeliydim. hepsi birbirine girdiğinde düşüncelerim yorgun düşüp uyuyabiliyordum. kimi kandırıyorum ki. zaten bir tek o şekilde uyuyabiliyordum. derin bir nefes alıp mektuplara girişecekken çenemin altındaki yaram kaşınmıştı. turgut uyar'ın güneşi bol ülkesindenden seslendiği:

    senin tatlı yaran gelir bende kanar ey savaşçı
    yık bütün kentlerini, ve güneşi bol ülkeni, koma
    ve atların burun delikleri büyük ve güzel koşarlar
    senin serin akşamına

    gibi tatlı bir yara da değildi bu. kurumsal bir kimliğe yapılabilecek 9 kusurlu hareketten biri olan haftada bir traş olmanın getirdiği adi bir yaraydı bu. haftada bir traş olmak 3 bıçaklı traş bıçaklarını çabuk tıkadığı için artık bana hitap etmiyorlardı. banyo dolabında 3 açılı diş fırçamın yanında yatıyorlardı. 50 kuruşluk derbylerin alt kısınlarını kırıp el yordamıyla yaptığım usturayla traş olmak alışkanlık olduğundan elim kaymazdı kolay kolay ama işte tam bu sırada çalıştığım kurumsal firmayı ve ekmeği üç kere öpüp alnına koyarken büyük yemin eden yeminli tercümanı hatırlayıverdim. herkesin "ne yapabilirizin peşinde" olduğu, hiç bir şey yapmadıkları halde hep "yapıyor olacakları", nasıl olsa asgari ücretli gariban temizliyor diye 5 yaşında aldıkları tuvalet eğitimini unutuveren insanları barındıran kurumsal firmayı ve ne dediklerini anlayamadığım için yanıma aldığım yeminli tercümanın sigara içmek için terasa çıktığında maruz kaldığı muhabbet yüzünden "abi bir daha beni çağırırsan anam avradım olsun seni bıçaklarım" derken diyet tabağında bulduğu kepekli ekmeği öpüp alnına koyuşu gözümün önüne gelmese belki gülümsemeyip kendimi kesmeyecektim.

    zarfları açmak gözümde büyüyordu. uzun bir yoldan gelmiş tedariksiz bir yolcu gibi bitkindim. cumartesi geceleri dışarı da çıkmıyordum halbuki. 27 yaşında tabu oynamak için cafe köşelerinde ergen hezeyanlarına da girmemiştim uzun süredir. starbucks ta parasını ödediğim için fotoğrafını çekme hakkına sahip olduğum kahvenin fotojenikliğine katkım olsun diye boyun da ağrıtmamıştım. birinin haftasonu gittiği bir kafedeki tiramisuyu balzac a mezarında takla attıracak tasvirlemesini dinlememek için attığım depar kaynak olarak gösterilebilirdi tezimde. sahip olmak için bankaların bana sahip olmasına tahammülüm olmadığından yürüdüğüm yollar da sanık. kadın anatomisini yakından bir daha incelemek için de olsa 5 dakikadan fazla tahammül edemediğim eski kaşarların piyasa fiyatları konulu sempozyum konuk listesinden çıkarıldığım için olabilirdi bu iç çekiş. vajinası foursquare de bildirim yeri olduğu halde namustan bahsederken en önde bayrağı düşürmeyen kız, filo çıkması arabayı boyayıp kilometresini düşürüp satmaya çalışan adamın kızı olabilirdi pekala. ve her ikisinden de kaçarken bu dangalak hayat çıkmazında facebook botu gibi her doğum gününe gülen suratlı kutlama mesajı yollayan, kilolu, twitterlı, formspringli, tumblrlı, kedi fotoğraflı bloga sahip, sinek gibi görünmesine sebep olan kaynak gözlüklü o saçma şeyle karşılaşmak kabusun tanımı olabilirdi. bence olmalı. eğer üşenmeseydim yetkili mercilere başvurup tdkda değişiklik talebinde bulunurdum. bitkin kelimesinin bitmişlikten geldiğini farkedişimden beri yorgun sıfatına tercih edişimin 5. yılı mutfaktaki bulaşıkların içinde oluşan tek hücrelilerin arasında çılgınca kutlanıyordu. bense yeni bir sigaraya uzanıyordum.

    aslında bu insanların hiçbirine kızgın olmamamdı sanırım beni yıpratan. bir kin tutabilsem. hepsinin suratına bağırabilsem "allah'ın malları sizi. ulan sizin yerinize ben utanıyorum. nasıl bu kadar aptal olabiliyorsunuz ve üstelik aptallığınızı görmeyecek kadar bir daha aptal? bu aptallıkların üstüne kat mı çıkacaksınız daha? aptallıkta bir dünya markası mı olacaksınız?"
    ama diyemiyorum işte. demişler ya "anlamak affetmektir" hepinizi affediyorum. kendim dışında herkesi affediyorum. aslında affederken zorlanıyorum ama affediyorum.

    facebookta kendi iletisini beğenen, seni de affediyorum
    macbook air ile yürümek bir podyumda yürümekle eşdeğerdir diye reklam yapan, seni de affediyorum
    bu zokayı yutup 24 ay taksitle apple ürünü alan, seni de affediyorum
    adam akıllı bir kitap okumayıp kimle yattığını anlatan kımıl zararlısı pucca nın imza gününe giden genç kız, seni de affediyorum
    zippo, marlboro, araba anahtarlığı üçlüsüne banka kredisi ile girip eve dönüşte kır pidesi alan arkadaşım, seni de affediyorum
    şirketin parası ile aldığın ürünlerde mal sahibi beyanında bulunan satınalmacı, seni de affediyorum

    kendimi affetmiyorum ama.
    "insan, insanın zehrini alır." sözünün doğruluğundan bir an bile şüphe etmediğim halde bu hissiyatları tamamıyla kimseyle paylaşmadığım için,
    kalabalık bir kalabalıkta yüze sürülen boya ile doğru orantılı öne çıkan kızların arkalarında sevmek için ödün vereceğim bir kız aramaktaki üşengeçliğim için,
    bu üşengeçliği "ben seni severim ama düzenim bozulur" diye meşrulaştırdığım için,
    bir hevesle alınıp kenara attığım enstrümanlarım için,
    başlamadığım kitaplar için,
    izlemediğim filmler için,
    avuç açana verecek bozuk param olmadığı için,
    yemeksepetinden söylediğim her sipariş için,
    yeni bir insan tanımamak için verdiğim büyük mücadele için,
    anlatılacak onca şey varken, he iyiymiş diye geçiştirdiğim her muhabbet için
    olm sen niye böylesin? sen ölmüşsün. ruhun 40-50 yaşına girmiş arkadaşa sadece gülümsediğim için
    aptal cennetinin kapısından onlarca kere döndüğüm için,
    kendi cehennemimi kendim inşa ettiğim için

    yiyim zarfını da zaten. ritüelmiş. okumuyorum artık zarf marf. bundan da sıkıldım. sigarama şu şarkı eşlik etsin. gidip yatacağım zaten.

    http://www.youtube.com/watch?v=7DL7u3_13eQ
    0 ...