Mus'ab anasının babasının üstüne titrediği bir gençtir. Gözleri iri iri, saçları lüle lüledir. Ailesi hayli zengindir, dünya nimetleri önüne serilir. En asil atlara Mus'ab biner, en kıymetli kılıçları Mus'ab kuşanır, şıktır, zariftir. Pelerini omzuna attı mı emirleri imrendirir. Geçtiği sokaklarda mandallar tıkırdar, sürgüler çekilir, kapı ardlarında genç kızlar belirir. Ancak...
Ancak o bunlara talip değildir. Bu malın, bu paranın, bu itibarın birilerinin kanına terine mal olduğunu bilir. Zalim yöneticilerden, put tacirlerinden, falcılardan, büyücülerden iğrenir.
Günlerden birinde ayakları onu Dar-ül Erkâm'a getirir. içeri girer ve âlemlerin Efendisi'nin sohbetinde umduklarına erişir.
Kuşlar gibi hafifler, bu neşeyi ailesi ile paylaşmak ister. Ancak ebeveyni tepki gösterir. Daha düne kadar üzerine titredikleri Mus'ab'ı hırpalarlar.
"Sen koskoca Rabiaoğullarının vârisisin" diye haykırırlar, "yarın Mekke'ye emir olacaksın. Önün açık, istikbalin parlak ama Abdullah'ın yetimine bağlanırsan..."
Mus'ab'ı (Radıyallahü anh), Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) sohbetlerinden ayırabilmek için ellerinden geleni yapar, muvaffak olamazlar. Gül yüzlü genci gün görmez dehlizlere kapar, aç ve susuz bırakırlar.
Efendimiz ona kıyamaz, Habeşistan cihetini gösterir, hicreti işaret buyururlar.
Hazret-i Mus'ab Necaşi'nin ülkesinde rahattır. Evi, işi, parası vardır. Lâkin Efendimizin nurlu siması gözünden gitmez, sesi kulaklarında çınlar. Dar-ül Erkâm sohbetlerini hatırladıkça burnunun direği sızlar.
Hasret dayanılmaz olunca yola çıkar. Soluk soluğa Mükerrem Belde'ye varır. Server-i Kâinat onu etekleri ipliklenmiş ucuz bir esvap ile görünce çok duygulanır. Hazret-i Ali'ye dönüp "Kalbini Allahü teâlânın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Anne ve babası ona en iyi yiyecek ve içecekleri veriyordu. Allah ve Resulünün sevgisi bu hale getirdi" buyururlar.
Hicretin akabinde Efendimiz Mus'ab'la Halid bin Zeyd'i (Eyyub sultan) kardeş ilan ederler. ikisi birlikte seriyelere çıkar, Bedr'de omuz omuza vuruşurlar.
Mus'ab bin Umeyr sancaktar olarak katıldığı Uhud'da şehadet şerbetini yudumlar. Sancağı elinden melekler alır Efendimize ulaştırırlar.
Server-i Kâinat Mus'ab'ın nurlu naaşına yaşlı gözlerle bakar ve "Mekke'de senden güzel giyinen yoktu" buyururlar, "Şimdi başın tozlu ve üzerinde sadece bir hırka var."
Hırkayı ayaklarına çekerler başı açılır, başına çekerler ayakları. Dizinden altını neyle örterler biliyor musunuz? izhir denilen otlarla!
Savaş bitince Sultan-ı Enbiya başına gelir "Müminlerden öyle yiğitler vardır ki onlar Allah'a verdikleri sözde sadık kaldılar..." mealindeki ayet-i kerimeyi okurlar. "Allahın Resulü de şahittir ki kıyamet günü şehit olarak haşr olunacaksınız"
Uhud'u bilhassa akşamları ziyaret edin. Güneş batınca.
Adı konmadık bir sükunet hissedeceksiniz ve ıtırlı bir hava.
Şehid kokusu hangi kelimeyle anlatılabilir ki?
Gidin, hak vereceksiniz bana.