Her sabah olduğu gibi, kalkıp okula gittim. Ders sekiz buçukta. Ama ben o saatte ancak okulda olabiliyorum ve önce sekreterliğe gidip imza atmamız gerekiyor. Önce imza mı atsam, derse mi girsem falan yolda karar veremiyorum. ama sekreter bazen kıllık yaptığından, imzamı atıp derse geçmeyi uygun buluyorum, mal gibi.
Şanssızlık bu ya, yolda bir arkadaşımı daha görüyorum. geç kalmış benim gibi. aslında severim kızı ama biraz durumları abartır. ne alaka diyeceksiniz, demeyin. tam olarak bununla ilgili çünkü.
neys derse giriyoruz, hocada garip bakışlar. özür dileriz girebilir miyiz diyorum ben. hocada sıfır tepki, kızmıyor, gülmüyor. sekreterlikten derse girebilir kağıdı alın dersten sonra diyor. sınıftakiler gülüyor ama hocada tık yok. anlasam zil takıp oynayacam, dalga mı geçiyor ciddi mi bilmiyorum. zira öyle bir kağıt yok, kaldı ki, sekreterlik ne lan, adam koskoca profesör yani.
Deres bitiyor,ama kafamda sürekli bu saçma kağıt olayı olduğundan zerre bişey anlamıyorum dersten, orası ayrı tabi. Gel gelelim, ben şaka yapmıştır diye hiç olayın üzerine gitmeyeceğim. ama o yolda karşılaştığım pek sevgili arkadaşım, beni kolumdan çeke çeke, hocanın yanına sürüklüyor. neymiş, özür dileyecekmişiz. Ya diyorum ne özrü, tamam işte. Tabi ben etkisiz eleman, gidiyorum mecbur.
Hoca botoks yaptırmış gibi gene. sıfır mimik. bi insanda mimik olmayınca çok tuhaf oluyor harbiden. kızsa, canım feda. kızmıyor da. gidin, sekreterlikten derse girebilir kağıdı alın diyor. neyse ben arkadaşıma diyorum hadi gidip alalım diye. kız susmuyor bir türlü. çıldırma arifesindeyim. hocam özür dileriz, sekreterlikte hep problem çıkarıyorlar bilmem ne, o yüzden ilk imza atmaya gittik, derse gelmedik falan filan. hocadan şöyle bir cümle ' gidip kağıdı alın, onlar da anlamış olur.'
o an ki psikolojimden dolayı zeka seviyem embesille idiot arasında gidip geliyor. hiç bişey anlamıyorum. üstüne üstlük mimiksiz de bi adam. neyse, canım arkadaşım bunu bi güzel yorumlamış kafasında. gene sürükleme, bu defa sekreterliğe. Ben gayet kibar yaklaştım, dedim, hoca böyle böyle dedi, kağıt alcakmışız. hoca dalga geçmiş yok öyle bi kağıt dedi. tamam deyip gidicem, atraksiyonuz bi hayatım var benim. ama canım arkadaşım lafa öyle bir girdi ki, sanırsın, yunanlıları denize dökecek. yok efendim aslında hoca sekreter suçlu, neden daha sonra imza attırmıyor demiş de, yok efendim biz haklıymışız, hoca tamamen sekretere ders vermek için bizi yollamış da bilmem ne. benim devreler yandı. tam o sırada diğer arkadaşlar da geldi, ekmeğin üzerine yağ sürersin de yere düşer ya, tam o duyguyu yaşadım o an. herkes sekreterle tartışıyor, ben bakıyorum aval aval.
Ben uçtum, biz niye kavga ediyoruz, nereden buraya geldik diye. kafam gitmiş zaten, yahu ben hep geç kalan da bi insanım, bu sefer farklı ne oldu acaba diye düşünmelerdeyim. beni getiren kıza bakındım bi ara, yok etrafta. resmen ateş hattında kalakaldım. bi yandan da diyorum, bu sonrada gelenler neden girdiler acep kavgaya diye.
kaldı ki başka bir kızın lafı ile olayı kavrayabildim. 'biz genel bir grup değiliz, biz derece oynayan insanlarız, özel bir grubuz, bir ya da iki arkadaşımızın hatasını hepimize mal edemezsiniz'
olay şundan ibaret, 10 kişilik bir gruba sonradan eklenmiş iki üç kişiyiz. ve grubun seviyesini düşürüyoruzlardan ibaret bir konuşma.
bir grupta biri haksızlığa uğradıysa, ya savunulur ya da savunulmaz. ama gruptan elemeye çalışmazsınız, survivor değil bu, hunger games değil. hepimiz öğrenciyiz.
sonra evime geldim işte. insanların ve egolarının olmadığı bir yere. . hiçliğimi hatırlatan insanlar yok burada. ve burada herhangi biriyim. muhteşem olmak zorunda da değilim.
ana fikir, egoların olmadığı tek yer evindir.
çıkarmamız gereken ikinci fikir, geç bile kalacaksanız, tek başınıza geç kalın. yıllardır geç kalırım tek başıma, henüz bir zararını görmedim. tabi, seviyeyi düşürmek dışında.