duvarları annesi sanan bir deliydim
karanlıkta şiir okuyordum
yerde cansız yatan çocukluğumu bir hamamböceği yedi
antenleri kafka ölürken nasıl titrediyse öyle titriyordu
kalabalık bir kilise avlusunda kanımı döktüm
rodrigo tırnaklarını batırıp gitarına sürdü
gitarı kan tuttu, konçerto kustu
bir bardak demli çay ve bir sigarayla
geçip karşısına kusmasını izledim.
avludaki kandan bir parça da bardağa damlamıştı
bu sefer ben ölüm kustum.
geceleri kendime çaktırmadan kalp krizi geçirdim
geri kalan içorganlarımı aksarayda bir pavyonda pazarladım
bedenimi afrikada bir çöle sürgüne gönderdim
veda mektubunu yazarken
bir yandan güzel yüzlü bir bunalımı rendeleyip sos yaptım
adam olmak üzerine çok atasözü çizdiler vücuduma
en efendi yanlarımın gözlerini çıkartıp
meleklerin gözü önünde kurşuna dizdim
şair kelimesini silah zoruyla şayir yaptım
azrail ruhumdan kalan kırıntıları toplayacakken yerden
ensesine sivriltilmiş bir şiir sapladım
cesedini katlayıp cebime koydum
köşeyi dönerken tanrıyla çarpıştım
elimdeki bütün dualar yere düştü
bakıştık
bakıştık
bakıştık.
eğilip yerden duaları kaldıran olmadı
ben de ona edgar allAn poe'dan bir dize bağırdım
ve kaçıp nietzsche'nin bıyıkları ardına saklandım.
psikolojik sorunlarımı bir cami avlusunda kuşlara attım
kafamı gözümü kırarak kendimi mutlu olacağıma inandırdım
oturup bir kağıda bir şeyler yazdım, biraz resmini çizdim
kağıdı katlayıp kalbime soktum
oradan tesadüf gibi geçen bir şeytan bunu gördü ağladı
oradan tesadüf değilmiş gibi geçen bir Rab bunu gördü öldü
ben de antenleri hala kafka gibi titreyen hamamböceğini öldürdüm
sonra oturup sana taptım.
bir şiyir yazdım,
duvarları annem sanmayı
ve karanlıkta şiir okumayı bıraktım
sigaraya başladım.
sonra piano gibi bir şeylere taşındım
bir daha kendimden haber alamadım.
nokta.