birkaç sene önce doğu sınırında sivas yakınlarında bir köy...insan ürperiyor. 21. century'de böle olaylara gıdı gıdı yapıyor. neyse..anlatayım efendim.
arkadaşımın dört çarpı dört cipiyle anadolu'yu turluyorduk. yolumuz sivasın dağlık bir köyüne düştü. nevaleyi de bitirmiştik hani. şurda bak aha da bir köy var ama uzak değil dedim ben. arkadaş, yani cipi kullanan, ismi salihtir bana döndü: vallaha iyi fikir ne güzel düşündün la, karnımızı doyurur kahvede de çay falan içerik dedi. bi' an bütün yol boyunca arabayı hiç kullanmadığımı farkettim. insanın böyle arkadaşı olması ne iyi. kendi arabasında şöförlük yapıp gezdiriyor seni diye düşündüm. neyse tam tepelik düz bi yerden geçiyorduk yolda koyun keçi ne ararsan var. hayvanata: üürüsttt dedi bizim salih ama oralı olan yok tabii. sonra çalılıkların arasından donunu düğmeleyeen pantolununu yukarı çeken çoban olduğunu gördüğümüz biri çıktı. bizi farketmemişti. yüzünde 70'liği devirmiş bi abinin uyumadan önceki ifadesi vardı. rahatlamış, gevşemiş falan. elinde tuttuğu ipiyle çektiği eşeği de hemen çalılıkların arasından ondan sonra görünmüştü. ama eşeğin yüzünde daha çok 5 büyük diyarbakır karpuzunun kabuğunu yemiş bi' hava sezinledim. sanki, o da halinden memnundu...neyse çoban bizi farkretti ama artık yapacak bişey yoktu. olan olmuş göreceğimizi görmüştük.. çoban, mahçup bi' ifadeyle:
- ağalar hoşgeldiniz
+ hoşbulduk. endişelenme bizden sır çıkmaz.
- yaw çok utanıyorum ama elimde değil.
+ dert etme olur böle şeyler!
- ağalar şimdi siz benim bunu neden yaptığımı merak ediyorsunuzdur gurban, hıı?
+ yani..
- köydeki bekar nişanlı bütün gızlardan nerde denk gelirse istedim. vermediler. gız ben garibem.
+ eee?
- sokmadan sevişmeye bile razıydım. eee ne yapayım gurban şimdi ben sevişmeyeyim mi? dağdaki çobanın suçu ne?
şaşkındık..direksiyonu geri kırdık. batıya..öylece batıya.