Avrupa'yı değiştirmenin, "başka bir Avrupa"nın, emekten, eşitlikten, özgürlükten, katılımcı demokrasiden, ekolojiden, yurttaş haklarından yana bir "sosyal Avrupa"nın, "emeğin Avrupası"nın kavgasını içerden verenlerle, aynı mücadeleyi AB ile müzakere sürecinde dayanışma içerisinde sürdürmek politik etkimizi de artıracaktır. Böylelikle Türkiye'de sürdürülen özyönetimci, demokratik bir sosyalizm amaçlı; emeğin sömürüsünün ve kadına yönelik baskının sona erdiği, sürdürülebilir bir yaşama dayanan bir mücadele Avrupa ekseninde de güç kazanacaktır.
AB'nin, yurttaşların karar verme mekanizmalarından uzak tutuldukları, katılımcılığı engelleyen anti-demokratik kurumsal yapısını, uyguladığı neo liberal politikaları, özellikle AB Komisyonu'nun elit karakterini eleştirirken, Avrupa'nın devrimci dönüşümü için mücadele hedefi de önümüzde. Öte yandan, Türkiye solcuları, sosyalistleri olarak uğruna uzun yıllardır mücadeleler verdiğimiz, bedeller ödediğimiz demokratik haklar ve kazanımlara ilişkin AB sürecinde sağlanan ilerlemelere de sahip çıkmak sorumluluğumuz var. Burada emek, demokrasi, insan hakları ve kadın hakları kavramlarının karşılığını yalnızca Avrupa'da bulabileceği "özcü" bir varsayıma dayanılmıyor. izdüşümlerimizin bulunabildiği başka coğrafyalarda da ortak zeminler oluşturmamak için bir neden bulunmuyor. "Sosyal Avrupa" ve "emeğin Avrupası" savunucularının Üçüncü Dünya'ya karşı ırkçı, emperyalist politikaların en ciddi muhalifleri, savaş karşıtı hareketin örgütleyicileri ve küresel adalet hareketinin de bir parçası olduklarını hatırlamak gerekiyor.