internet kafelerin daha yeni yeni yayılmaya başladığı, bizim de lise yıllarımıza denk gelen, tahminimce 1998 yılının soğuk bir kış günüydü.
hava erkenden karardığı için okul çıkışı annelerimizin okuldan çıktığın gibi doğru eve şeklinde tenbihlemelerini yerine getirmek adını hemen evlerimize gidiyorduk. okula giderken de öğlenci olduğumuz için, öğlen yemeğini annelerimiz geç yedirdiğinden dışarıda takılmaya pek vakit kalmıyordu.
arkadaş grubunda olanların kendine ait bilgisayarları olsada, 1997 yılında microsoft'un piyasaya sürdüğü dönemin en sağlam savaş strateji oyunu olan age of empires'ı o günün şartlarıyla internet üzerinden oynamaya çalışsakta bağlantının yavaşlığı, zaman zaman kopması hep oyunu böldüğünden mutlaka bir yolunu bulup internet kafeye gitmemiz gerekiyordu.
planı yaptık ve pazartesi günü edebiyat öğretmenimizin verdiği ödevden dolayı bursa merkezde bulunan ahmet vefik paşa tiyatrosu'na gidecek ve o gün oynanan tiyatro oyununun kompozisyonunu çıkaracaktık. herkesin ailesi yuttu, fakat bir tanesinin ailesi çocuklarını el bebek gül bebek gibi yetiştirdiklerinden pek salmak istemiyorlardı. ama sonunda o da izin aldı ve saat 20:00'de başlayacak tiyatro için okul çıkışı eve gidip, yemek yedikten sonra tiyatro önünde buluştuk.
hemen gerçek hedef olan internet kafenin yolunu tuttuk. çılgınlar gibi age of empires oynadıktan sonra saat 23:00'te evlerimizde olacak şekilde kafeden ayrıldık.
eve geldiğim an annemin bana garip bir bakışı vardı ve sonrasında şu diyalog yaşanmaya başladı;
- oğlum nerdeydin sen?
+ tiyatrodaydım anne.
- gözlerime bak bakayım, bana pek öyle gibi gelmiyor
(iç ses) oğlum salca annen olayı çakmış söyle gitsin, yerin dibine girdin zaten.
+ evet anne tiyatroda değildik.
- az önce barbaros'un babası aradı. barbaros'u tiyatro çıkışı almaya gelmiş. eh be oğlum hadi madem tiyatroya gitmeyecektiniz, gitsen gitsen internet kafeye gitmişsindir, ama bula bula tiyatroda bir hafta boyunca oyun olmayan tek gün olan pazartesiyi mi buldunuz?
+ muahahahahaha hadi yaa oyun yokmuymuş.
ertesi gün okula bir gittik, barbaros'un hala yanağında tokat izleri vardı, pısırıklaşmıştı iyice..