aslına bakarsınız günümüzün bilgisayar başında tuşlarla ve iletilerle sosyalleşebilen toplumunda bu gibi hastalıkların öne çıkmaması düşünülemezdi.
çünkü bu illet kendi düşüncelerinizle baş başa kaldığınızda çirkin yüzünü gösteriyor. siz içinize kapandıkça daha da saldırgan ve yaptırım gücü yüksek bir hal alıyor.
burada bahsedilen yaptırım gücü kompülsatif hareketlerin hayatınızda yer etmiş olmasıdır. obsesif düşünceleriniz size bazı şeyleri empoze ediyor ve bu döngüye bağlı kalarak içinizi rahatlatmak ya da en azından ritüelinizi yerine getirmek amacıyla bu hareketleri/davranış biçimini benimsediyseniz siz de bu hastalığa bulaşmışsınız demektir.
örneğin hastalıklar konusunda acı çekmek ve ölmek üzerine bir korkunuz varsa; başınıza bir şey geldiyse 1-2 hafta boyunca o hastalığın belirtilerini psikolojik olarak hissedersiniz. örneğin kendinizde olduğundan şüphelendiğiniz bir hastalığın belirtileri arasında bel ağrısı, mide ağrısı vs varsa bütün gün acaba belim ağrıyacak mı, midem mi ağırıyor ya diye düşünerek ve ağrıması için dua edersiniz. lakin bu psikolojinizde yer etmiştir ve gerçekten de fiziksel olarak belinizin ya da midenizin ağrıdığını hissedersiniz.
işte bu kadar yaptırım gücü yüksek bir hastalıktır. ilaç tedavisinde genelliklere hastalara anafranil verilir. ki bu da serotonin* geri alınımını inhibite eder.
kurtulmanın tek yolu* bir psikiyatra gitmektir. ayrıca kesinlikle ilaç tedavisini kafanıza göre yarıda kesmemelisiniz ya da doz düşürme yoluna gitmemelisiniz. bu hastalıkla mücadele etmenin tek yolu irade sahibi olmaktır. kaçak dövüşürseniz sizi etkisi altına alır. süreklilik isteyen ve süreç içerisinde yok olan bir hastalıktır. bu yüzden hayatınızda hiç olmadığınız kadar kararlı olmalısınız.