--spoiler--
---"ceketi ütülüyorum 78'lik, palto geliyor 98'lik, 108'lik, her darbeyi bir bit olarak kabul ediyorum. öbür taraftan etrafımdaki aletler; bir aletten 'la' geliyor öbür aletten 'do' geliyor, allahhh! orkestra etrafımda, büyük bir zevk içerisindeyim, işimi yapıyorum."
bu sözler ömer faruk tekbilek'e ait. bahsettiği yer, ömrünün on yedi yılını verdiği ütü fabrikası.
bir çalışma zorunluluğu ile başlayan, bir yıl boyunca 'gitsem mi kalsam mı' gelgitleriyle devam ettirilen ütü fabrikası işçiliği ömer faruk tekbilek'e yeni bir dünyanın kapısını açar. sabah 6'da kalkarak işe giden, bütün gün bir iş yerinde çalışanları garipseyen tekbilek, bir zorunluluk sonucu eşinin de diretmesiyle böyle bir hayatı yaşamakla karşı karşıya kalır. kahve molalarında vücudunu gevşetmeye çalışsa da, akşamları piyanosuyla, davullarıyla 'praktis' yapsa da tekbilek, ütü fabrikası işçiliğini, bir iş kazası sonrası bırakasıya kadar tam 17 yıl devam ettirir. 12 yaşından itibaren müzik yaşamının içinde olan, gençlik yıllarında orhan gencebay'la 8 yıl çalışan, burhan tonguç gibi ustalardan dersler almış olan tekbilek ilk defa müziğine rengini veren 'nefesi', hayatın içindeki müziği ve dahi kendisini bu fabrikada keşfeder. "müziğin 'izole' edilmiş bir şey değil her an hayatın içerisinde olduğunu hissettim". kendi vücudu 'enstürüman', ütü fabrikasının da 'hacı bektaş tekkesi' olduğunu fark eder. makina sesleri orkestra, kumaşa her dokunuş bir beste gibidir adeta. hafta içi bütün dokularında fabrikayı, kumaşı hisseden tekbilek, hafta sonları new york'taki türk klübüne çıkar, fabrikada çalıştığı bu süre içinde de 5 albüm doldurur.
----kendisini ayakta alkışlayan seyircilere bütün sadeliğiyle ve mahcubiyetle "allah razı olsun" diyerek karşılık veriyor, konserin başlarında duygularına hakim olamayıp ağlıyor, ağlamasını gizlemeye çalışıyor, seyircinin alkışlarıyla teskin oluyor. o muhataplarına 'destur' çekip caka satanlardan değil, olduğu gibi görünerek hayran bırakanlardan. çünkü o kendi deyimiyle hayatı, "normalliliği" keşfetmiş, küçük şeylerin büyüsüne inanan bir müzisyen.
---tekbilek, çalmakla dua etmenin temel duygusunun aynı olduğunu, niyete bağlı olarak da müziğin kutsileşebileceğini söylüyor. "kendinize yaklaştığınız o anda kalbinizdeki fısıltıyı hissediyorsunuz. yaradan'la temas başlıyor. kabiliyetleriniz geliştikçe 'vay beni ne güzel yaratmış' diyorsunuz. oysa devamlı kendimizden dışardayız, geleceğe ve geçmişe aitmişiz gibi yaşıyoruz. 'dur neredesin' deyip kendimize gelemiyoruz. durdun mu allah'la birsin, müziğinle birsin. nefesini kaybetmemek önemli olan.
(bkz: http://www.aksiyon.com.tr...uman-tekkesi-fabrika.html)
--spoiler--