saçmalamaktır. hatta böyle bir iddiada bulunmanın vebali de tahminimce az uz değildir.
fakat kur'an iki amaç için okunur.
1) ibadet amaçlı okunur. nafiledir veya sünnettir. bilemeyeceğim.
2) ilim edinmek amaçlı okunur. farzdır. dini öğrenmeden müslüman olunmaz.
şimdi 2 numaralı şıkkımız zaten farz. geçiyoruz.
1 numaralı şıkkımızın da bir usülü, adabı vardır. bu noktada kur'an'ın arapça vesilesi ile belagati öne çıkar.
hatta bakın saadettin kaynak ne diyor:
--spoiler--
Atatürk'ün arzusu; Kur'an'ın Türkçesinin de aslı gibi makam ve lahn ile okunması merkezinde idi. Fakat bu bir türlü olmuyordu. Çünkü tercüme nesirdi. Bununla beraber, iyi bir nesir de değildi. Kur'an'ın edaya gelmesi, lahn ile okunmaya uyması Arap dilinin medler, gunneler, idgamlar ve bunlara benzer hususiyetleri oluşundan başka, bir de Kur'an'ın kendisine has olan nefes alma için secaventleri, seci ve kafiyeye benzeyen, fakat seci ve kafiye olmayan; şiire benzeyen, fakat şiir olmayan; nesre benzeyen, fakat nesir olmayan, sözün kısası herşeyiyle, her haliyle metni gibi okunmasının da bir mucize oluşundan ileri geliyordu. Türkçe tercümesinde bu vasıfların hiçbiri yoktu ve bir türlü olmuyordu, olamıyordu.
kaynak: Sadettin Kaynak, Hatıralar, Osman Ergin, "Türkiye Maarif Tarihi" dahilinde, Istanbul 1943, cild 5, sayfa 1633,1634.
--spoiler--