6. Kuruluşu problemli olan nükleer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Yıllar alan bu işlemlerin maliyeti, en azından kuruluş masrafı kadar oluyor. Dünya ortalaması olarak, sökülen bir santralın maliyetinin en az 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.
7. Elektrik Fiyatları: Üretim masrafları açısından da nükleer santrallar, hiç de palavrası yapıldığı gibi ucuz değil! Doğal gaz çevirim santrallarındaki 3,4 cent/kW.saat’lik üretim masrafına karşılık (biz bunu da 12-16 cent’e çıkartmayı başardık!), rüzgar enerjisinin kW.saat’i 5 cent’i, nükleer reaktörünkü ise 9 cent’i buluyor!
8. Atık Sorunu: Diğer bir safsata da, nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmış, tehlikesiz olduğu masalı! Sözkonusu soğutma suları, doğal alanlara boşalmadan önce, reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçiyor. Bu sular, tüm bunlardan geçerken, ister-istemez reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları da alıyor içine. Bunların radyoaktifliği de tabii yıllarca sürüyor! Yani suların birlikte getirdiği radyoaktif toz, bu suların boşaldığı nehir, göl ve denizleri, hiç de söylendiği gibi tertemiz bırakmıyor; tam aksine, insanlara düşük radyoaktiviteyi uzun zaman alma fırsatı veriyor! Uranyum atıklarını taşıyan treni koruyan Alman polisi, bu trende sadece 50 kilometre seyahat edebiliyor; bu süre içerisinde bir insanın kaldırabileceği maksimum radyasyona maruz kaldıkları saptanıyor! Ve tüm bunlar "zararsız"(!!) santralların etkileri. Patlayanlarınkini ise Ukrayna ve Karadeniz halklarına sormakta fayda var!
9. Köhne Teknoloji: Nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralları her nekadar yüksek teknoloji ürünü gibi gösterilirlerse de, aslında, son 50-55 yıldır hiçbir ciddi gelişim olmamış. Atomu parçalama yöntemi, 1945'te uygulanandan hiç farklı değil. Çok sık yinelenen aynı tür kazalara karşı bile yeterli teknoloji üretmekten uzak bir teknolojinin bugüne dek ayakta kalabilmiş olması bile tüyler ürpertici!