türkiye'de kamuoyu, neredeyse ı. dünya savaşı'ndan bu yana yaygın biçimde kullanılan "nüfuz casusu" terimini, ilk olarak geçtiğimiz aylarda, içişleri bakanı sadettin tantan'ın yurtdışında yaptığı gayrıciddi bir havuzbaşı bir açıklamasından öğrendi. basın, -amerika'nın yeniden keşfi haberi gibi- konunun adeta üzerine atladı. ya muhabirlerin ve de redaktörlerin bilgisizliğinden ya da bakanın telaffuz hatasından, bu terim bazı basın kuruluşlarında "nüfus casusluğu" olarak okuyuculara aktarıldı, doğal olarak da ilgisiz-komedi türünden yakıştırıcı yorumlar getirildi. basının duyarlılığı, bu terimle, bakanın sarfettiği "yeni bombaların patlayacağı" taahhüdünün ilişkilendirilmesi sonucu daha da katmerlenmişti. ancak aradan geçen süre içinde, "umut operasyonu" dosyası yargıya sevkedilirken, "nüfuz casusları" konusu "fos" çıkmıştı, beklenen bombaların hiçbiri patlamamıştı.. anlaşılan, bakan, daha önce hiç duymadığı bu terimi bir danışmanından ya da yakınından duymuş, klasik bir bilgiçlikle anında etrafındakilere duyurmuştu. bu yorum, hiç şüphesiz bakanla ilgili yapılabilecek en iyi niyetli yorum; çünkü, bakanın türkiye'deki binlerle ifade olunan "nüfuz casusu" ya da "etki ajanı" ya da "yönlendirici ajan" kapsamında örneğin fethullahçıları da deşifre edip yargıya sevketmesi gerekirdi. elbette bu mümkün değildi: emniyette ve mülki kadrolarda fethullahçılara karşı terfi ve taltiften başka -mgk zorlaması sonucu birkaç işlem hariç- somut, kayda değer hiçbir operasyon yapmayan, şeriatı hiçbir şekilde birinci tehlike olarak kabul etmeyen, sadece 28 şubat kararlarına katılıyor görünen "dinibütün" imajlı bir içişleri bakanı'nın bu cemaatle geçmişine yönelik kamuoyundaki şüpheleri gidermesi beklenemezdi . nitekim de öyle oldu... aynı şekilde, kendi partisi içindeki "alman ekolü"ne mensup olmakla tanınan politikacıları da deşifre etmesi gerekirdi ki, sıra abd, ingiltere, iran, suudi arabistan, libya ve diğer hasım ülkelerin "etki ajanları"na, "yönlendirici ajanları"na gelsin!..
hedef ülkeler kapsamında emperyalist amaçlı ülkelerin istihbarat servislerince dış operasyonlarda -tepe tepe kullanılan- bu ajanların ya da halk deyimi ile yerli işbirlikçilerin nasıl kancalandıkları, nerelerde yetiştirildikleri ve nasıl yönlendirildikleri-ödüllendirildikleri-himaye edildikleri, türk kamuoyunca henüz bilinmiyor. o kadar bilinmiyor ki, bilmeyenler kapsamına -tsk ve mit hariç- devletin en üst yetkilileri de dahil. örneğin, başbakanlık müsteşarı ahmet şağar imzasıyla yayınlanan son casusluk genelgesi, bu vurdumduymaz, sorumluluktan uzak bilinmezliğin bir şahikası (1). genelgede, devlet görevlilerinin, yabancı diplomatlarla temastan kaçınmaları isteniyor, sanki sorunun çözümüne katkısı olacakmış gibi...