bursa'da doğdum ben. küçüklüğüme dair birkaç anım var. en net olanı biricik babamla havuzlu park'a gidişlerimizdi. sonralar gidemez olduk. babam ms'ti.
geriye dönüp baktığımda, 18 yıl olmuş. tam 18 yıl. benden 5 yaş küçük. babama en ihtiyacım olduğu anlarda o hiç yanımda olamadı bu hastalık yüzünden. özlüyorum çokça onu ayakta gördüğüm sahneleri. hayal meyal, ufacık bir çocuğun hatıraları.
önceleri annemle halamla, kol kola girerek yürüdü. dükkana gittiğinde dönüşte otobüsten onu alırdık. eve kadar destek olurduk. o günler de geçti gitti. hastalık daha da ilerledi. 99 depreminde istanbul'daydım. hastalık ilerlemişti, ama ayakta durabiliyordu. dengede yani. depremden çok etkilendi. o yıldan sonra bir daha ayağa dahi kalkamadı. grip aşısı dediler, aşıyı oldu daha beter oldu. sigarayı bırak dediler, sigarayı bıraktı daha da kötü oldu. en azından o moral oluyordu ona, seviyordu onun getirdiği muhabbeti.
sonra, elleri körelmeye başladı. televizyon kumandasını dahi tuşlayamaz oldu. kumanda artık babamda değil, annemde duruyordu. olacak iş değil!
yıllarca böyle gitti. konuşması da köreldi. artık sürekli taşıyorduk babamı. tuvalete, yatağına, dışarıya. yemeğini biz veriyorduk, istediği kanalı biz açıyorduk.
dindar oldu, namaz kılmaya başladı deli gibi. o maneviyat da yetmedi ona. ama daha kötüleşmesini engelledi.
tam 18 sene oldu. şimdi sesi çok kısık, çoğu zaman anlaşılmıyor. gülüyor ama. çocuklaştı. her şeye ağlamaya başladı. hayattan zevk almıyor. sevdiği şeyleri yiyemiyor. oysa ne çok severdi acılı cipsi. yiyemiyor, tuvaletini yapamıyor. bir de safra kesesi tekledi. daha da kötü oldu. dondurma yiyemiyor mesela. geçen gün dışarı gezmeye çıkardım, dondurmayı yiyemedi. yutkunamıyor, boğazında kalıyor. su içemiyor mesela, genzine kaçıyor, boğulur gibi oluyor.
bekliyoruz öylece. çaresi yok bu hastalığın, bu yaşta, bu evrede. ama o hep gülsün istiyorum, yanakları pembe pembe. bu hastalığa inat. o nefes alsın da..
böyle lanet bir hastalık işte. ağlatır insanı. gizli gizli.