insanı en mutsuz anında bile mutlu edebilen müthiş bir film. Çekildiği yıldan bu yana ilk günkü kadar taze kalabilmeyi başarmış. Öyle sevilen bir yapım ki ABD'de her noel eksiksiz şekilde yayınlanıyor. Her ne kadar filmin realist olmadığını eleştirenler olsa da harikadır.. Her filmde birşey ararsak yandığımızın resmidir. ilk yarısı gerçek hayatı anlatır ikincisi yarısı ise fantastik ve umut dolu bir hayatı. James Stewart ve Donna Reed harikalar yaratıyor. Alfred Hitchcock filmlerinden bildiğimiz şahane oyunculuğuyla büyüleyen Stewart yine alçakgönüllü bir prensi oynuyor. Çok başarılı.. Donna Reed'e ise tek birşey söylemek lazım sanırım. Siyah beyaz bir perdenin rengarenk prensesi o...
En başta insanlara umut aşılayan bir film. The Shawshank Redemption vari.. Bazen hayatta olmamız sanki hiçbir şeyi değiştirmiyormuş, kimsenin yaşamını etkilemiyormuş gibi gelir. Ancak acısıyla da tatlısıyla da başkalarının kaderlerinde hepimizin parmağı var. Fakat herşeyin bittiği an aslında bir kişinin umudunun bittiği andır.. Koca bir ateşin kül olduğu o an. Ne olursa olsun hiçbir hayat hikayesinden ümidi kesmemek gerek. Tabii ki yaşadığımız hayatlar bu kadar parıltılı olamayabilir ancak filmi izledikten sonra yine bir 'belki' hissi doğuyor insana. Hayat asla sahnelenemeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibarettir.. Bu herşeyi özetliyor belki. Tüm bireylerin ihtiyacı olduğu tek şey umuttur bana göre. Maddiyat filan değildir.. Para insanlar için bu kadar önemliyse demek ki çok boş işlerle uğraşıyoruz.. Bazılarının umudu aşktır, bazılarının para, bazılarının ise dostluk. Ancak bunlar için dua etmek veya çırpınmaya gelince yarıdan fazla bile olamıyoruz ne yazık ki. Olduğumuz zaman da emin olun ortaya It's a Wonderful Life çıkıyor..
izleyebilirseniz özellikle de yılbaşı akşamı izleyin bu filmi.