Herhalde başlangıçta hiç kimsenin bu kadar başımıza bela olacağını düşünmediği kriz olmuştur.
Ama gün geçmiyor ki Suriye ile yaşadığımız sorunlarla ilgili bir gündem oluşmasın.
Tüm bu olanlardan sonra ise aklıma ilk gelen "rahat götümüze battı" lafı oluyor.
Gönül ister ki Türkiye çok daha güçlü bir ülke olsun. isteklerini kabul etmeyenlere yaptırımlar uygulasın ve etkili olsun.
Ama ne yazık ki o kudrette bir ülke değiliz.
Bununla birlikte ota boka her şeye maydanoz oluyoruz.
Öyle ki Amerika, Rusya, Japonya, Almanya, ingiltere, Fransa gibi ülkeler bile bu kadar kabadayılık yapmıyor, racon kesmiyorlardır.
Elbette zarara da uğramıyorlar.
Suriye ile bu didişme başlamadan evvel aramız oldukça iyiydi.
Öyle ki Suriye'de yakalanan PKK'lılar Türkiye'ye teslim edilir hale gelmişti.
Esad ve Erdoğan ailecek görüşüyorlar aralarında iyi bir sıkı ilişki oluşturuyorlardı.
Şehit sayımız düşmüş, PKK'ya yıllardan beri Suriye'den gelen destek kesilmişti.
Suriye'yi iran - Rusya ekseninden çıkarıp Batı'ya yaklaştırma çalışmalarımız da gelişmiş ülkeler tarafından olumlu şekilde değerleniyordu.
"Avrupa'nın Şengen vizesi varsa bizde de Şamgen vizesi var" diyen milletvekilleri etrafta dolanıyordu.
Bu da yetmezmiş gibi her uluslararası sorunda bizden destek bekleyen iran ile de ilişkilerimiz daha iyiye gidiyordu.
Türkiye iran ile batı arasında arabuluculuk görevinin yanı sıra Suriye ile israil'in de bozuk alan ilişkilerini düzeltme anlamında çaba harcıyordu.
Irak ile gelişmeye açık bir ilişkimiz vardı.
Suriye ile aramız bozulunca aynı zamanda iran ve Irak ile de aramız bozuldu.
Suriye ile gerilen ilişkiler neredeyse savaşa gitmeye kadar vardı. Düşen uçağımızın ardından uluslararası alanda prestij keybettik.
PKK'ya destek vermekten kaçınan Suriye bu tutumundan vazgeçerek içindeki militanları doğrudan bize yönlendirdi.
Sonuç olarak sadece ağustos ayında 25'e yakın şehit verdik.
Ülkemize sığınan Suriye'li mülteciler için oluşturulan konteyner kentlere yiyecek içeceklerle birlikte şu ana kadar 300 milyon dolar tutarında para harcadık.
Bu mülteciler ülkemiz iktidarından nasıl bir yüz buluyorlarsa sınırlarımız içindeki karakollarda taşkınlık yapıp güvenlik güçlerini tartakladılar. Sıradan vatandaşların evlerine girmeye kadar varan taşkınlıkları gittikleri yerlerdeki insanlarımızı huzursuz ediyor.
Aynı huzursuzluğu şimdi izmir'de yaşıyor. Çünkü izmir'in Çiğli ilçesinde bu insanlara yeni bir kent kurulmasına başlandı.
Kültürel olarak bu kadar farklı bir ortama bu insanları salmak hangi mantığa sığıyor, anlamak mümkün değil.
Suriye'ye karşı aşırı tepkimizin ardından sadece Suriye değil, iran ve Irak ile de ilişkiler gerildi.
Özellikle iran ile Suriye'nin öncelikli hedefi artık eskiden olduğu gibi israil değil; Türkiye!
iran ve Suriye'nin desteklediği Hizbullah artık Lübnan'da Türk işadamlarını kaçırır hale geldi.
iran olası bir savaşta Türkiye'deki Kürecik radarının ilk hedefleri arasında olduğunu söylemekten çekinmedi.
Üstelik iran buna Türkiye'nin Suriye'ye verdiği zararın acısını yaşayacağını açıklamasında bulunarak bir de bu şekilde tehdit etti.
Suriye'deki insan hakları ihlallerini öne süren Türk hükümetine karşı iran, Suriye, Irak ve BDP'li vekiller yıllardır hüküm giymeden hapislerde yatan onlarca kişiyi işaret ederek "Sen önce kendi evini temizle" diyerek uluslararası politikada bir kez daha bizi zora soktular.
Durum şimdilik bu kadar. Bakalım daha neler yaşayacağız.
Eski bir argo sözümüz vardır: "Herkes kendi götüne uyan çöple oynasın"
cuk oturuyor...