küçüklüğümde pek bir şey ifade etmezdi, lise dönemimde de öyle. hatta öyle ki bir gün hiç sevmediğim kimya dersindeyken sürekli geçen itfaiye arabalarının siren sesleri nedeniyle ders beş dakikada bir duruyordu ve hoca sonunda pes edip bizi serbest bırakmıştı. neşeliydik, gülüp eğleniyorduk, herkes çok seviniyordu arabalar geçtiği için; "keşke her gün geçse." diyordu birçoğumuz sırıtarak. her neyse çıkış saati gelmişti ve hemen hemen her sınıftan çıkan öğrenciler neşeliydi ve sevincini dile getiriyordu; bilirsiniz işte sıradan lise öğrencileri. ertesi gün okulda bir söylenti yayılmaya başlamıştı, e çok geçmeden bana da ulaştı tabi, öyle uslu bir çocuk değildim, çoğu şeyde parmağım olurdu. okulun güzel kızlarından ışıl'ın evi yanmış, hemen okulun iki sokak yanındaydı evi. o da benim ve herkesin yaptığını yapmıştı bir gün önce; sevinmişti. sonrası malum tabi. önce onun için üzüldüm bayağı, o havalı artist kız imajı silinip gözümde bir anda yardıma muhtaç bir arkadaş canlanmıştı. sonra olayın şaşkınlığı geçerken durup düşündüm, "ya ben olsaydım?" evet ben olabilirdim, bir başkası da olabilirdi, siz de olabilirdiniz, belki ileride bir gün olacak hatta. işte o zamanlar fark etmeye başladım bu arabaların acının sesi olduğunu, birilerinin evini dağıtabileceğini, geceler boyu süren ağıtlar getirebileceğini, birini öksüz bırakabileceğini, bir anneyi çocuksun bırakabileceğini... ambulans, itfaiye, polis... siren seslerini duyduğum zaman içim bir tuhaf oluyor, bir gün bizim için de geleceklerdir belki kim bilir.