işçi sınıfı

entry84 galeri
    2.
  1. Troçki yırtınıyordu: 'işçi sınıfının kendine özgü bir kültürü yoktur ve olamaz! Bize düşen, işçileri 'burjuva kültürünü anlar ve ondan zevk alır' düzeye yükseltmektir'... Adamı bozuk para gibi harcadılar.

    Haklı mıydı?

    Grevlerde Türk işçilerinin 'ne çektiklerine' bakın, anlarsınız. Halay çekiyorlar. Davul zurna çalıyorlar.

    Elbette Puccini aryaları söylemelerini beklemiyoruz da, nerede bir işçi müziği?

    Türk işçisi, Fransız işçisi, ingiliz işçisi gibi 'ayrı ve güçlü bir sınıf' olamadı. Şehirli de olamadı. Köylülükten kurtulamadı. Fabrikada çalışan proletaryayla gecekonduda oturan lumpenproletarya arasındaki fark 'birinin üretir durumda olmasından, ötekinin ne idüğü ve ne ettiği bulanık kalmasından' ibaret oldu. Kaldı ki iş bulup çalışan da çoğunlukla gecekonduda oturuyor ve iki sınıf arasındaki geçit büsbütün belirsizleşiyor... Birinden ötekine, aşağı ya da yukarı kayıvermek çok kolay.

    'Beyaz yakalı' işçilerden, 'ofis çalışanlarından' söz etmiyoruz tabii. Onlar işçilerin 'kaymak tabakasını' oluşturuyorlar ve hemen hepsi 'alafranga'.

    Geçtiğimiz 1 Mayıs dolayısıyla DiSK artık 'fabrikamı seviyorum, işimi seviyorum' sloganı atar olmuş, bazı aydınlarımız da buna pek sevinmişler, 'hele şükür ehlileşti' anlamına gelen yazılar yazdılar da, oradan aklıma geldi.

    Öyle ya, ekmek aslanın ağzında. Grev mrev bir yana, işçi 'ne olur beni azıcık sömürün' diyecek durumda. işsizlik ve parasızlık bu kadar yaygın olunca ne teori kalıyor ne pratik!

    Hey gidi, otuz sene evvel yeri göğü inleten Türk işçisi... Amma sökmüşler dişlerini... Amma törpülemişler pençelerini...

    iki yüz yıla yakındır, bazı aydınlar, bu sınıfın günün birinde iktidara geleceği umuduyla yaşadılar.

    Gelir gibi oldu. Rusya'da ve başka bazı ülkelerde. Ama gelemedi.

    Çünkü işçi sınıfı, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede iktidara gelemez. Bu bir ütopyadır. Spartakus yönetiminde köleler ayaklanmasının, Watt Tyler yönetiminde 'serf' köylüler ayaklanmasının ne kadar şansı olduysa, günümüz işçi sınıfının şansı da o kadardır. Andre Malraux şöyle diyordu: 'Bir şansınız olabilir, karşı taraf size karşı tanklarını ve uçaklarını kullanmamaya söz verirse!'

    Ancak 'onun adına' birileri iktidara gelirler. Ve işe onu ezmekle başlarlar. Sovyet rejimi, işçi adına hareket edip onu en çok ezen, en çok sömüren düzen oldu. Grev yapmak yasaktı. izinsiz işe girmek, işten çıkmak, fabrika değiştirmek de yasaktı. Bırakın işyerini, izinsiz şehir değiştirmek, kendi keyfine göre seyahat etmek bile yasaktı!

    işçi sınıfı iktidara gelmez, gelebilemez. Onun adına gelenler, hemen kendi tabakalaşmalarını (stratification) yaratırlar, yeni bir yönetici sınıf doğar, bu da genellikle yeni bir bürokrasi olur.

    Günün birinde de yıkılır gider, geriye kadın eti satan zavallılar bırakır. O kadar sefil duruma düşmüşlerdi ki işçi adına göbek büyütenler, maden ocağından çıkan işçiye elini yüzünü yıkaması için sabun bile bulup veremez olmuşlardı...

    Ancak, refah dağıtılırsa işçi de daha iyi yaşamaya başlar ve artık 'üretim araçlarına kimin sahip olması gerektiği' tartışması da anlamını yitirmeye koyulur. işçi, onun adına üretim araçlarına el koyup kendisini süründüren yönetim yerine, gene sömüren ama daha iyi yaşatan yönetimi tercih eder.

    Batı uygarlığı bunu başardı. Biz, sermaye birikimimiz ve sanayileşmemiz yetersiz olduğu için başaramadık. Bu alanda da geri kaldık.

    Batı işçisi karnını doyurunca, Türk işçisi de tam tersine açlıktan, 'iktidar hevesinden' çoktan vazgeçmiş bulunuyor. Onların zincirlerinden başka da kaybedecek çok şeyleri var artık, bizimkilerin zinciri, takozu, çekme halatı bile yok...

    Bunu göremezseniz, ömrünüz 1 Mayıs günleri Taksim ve Kadıköy'de kendi kendini tatminle geçecektir. Bunun için ille cinsel organıyla oynamak gerekmez, pankart açmak da bir yöntemdir. Hadi bana küfür edin.

    engin ardıç
    0 ...