sanırım ali çolak'ın bir kitabında okumuştum. umutsuzluk hissini çok iyi tanımladığını düşünüyorum.
tevfik fikret'in süleyman nazif'e yolladığı mektuplardan birinde şöyle geçer;
"umutsuzluk... umutsuzluk.. umutsuzluk!.. umutsuzum kardeşim; korkunç bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. bu biraz daha sürerse eyvah!...
nedenini söyleyeyim mi? fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye kendi halime gülüyorum.
koca bir dünya içinde yalnızım, nazif! en yakın arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum; herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız ben çıplak! herkes hiç olmazsa üniformalarla -ne diyeyim- mayasını örtüyor, herkes alçaklık süslerine bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek alçak yaşamamanın kolayını buluyor; herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip.
umutsuzluğumun derecesini düşünemezsin; kardeşim, kendimi taşlara çarpacağım geliyor. fakat hani benim yurtsever kanımla kirlenecek temiz bir taş!"