hangi çığlık sustutabilir ki içinizdeki şenliği, hangi çığlık?! hangi toprak günahlarınızı gökyüzüne gömebilir? hangi nehir ruhunuzu tecavüzden arındırıbalir? hangi canlı özünüze öz katabilir?
sakin ve huzurlu bir güne merhaba demişsin. yataktasın. mevsim kış. evin sobalı. çok paran yok. bir adet daktilon var, yan dairede komşuların, bir de pipon... yatağında battaniyen yok. kimsezliğinden kalma bir hasırla idare ediyorsun, üstünde kaşmir bir çarşaf, tıpkı karanlık bir koru gibi alacalı. huzur istiyorsun, kusur buluyorsun. asır diyorsun, ölümden korkuyorsun. eceli gelmiş bir kertenkele gibi kaçıyorsun. kaç gündür evdesin? niye perdelerini bile açmıyorsun? hiç mi merak etmiyorsun karlı bir aralık sabahının ihanet kokan kasvetini? hiç mi tedirgin etmiyor seni loş odanın ıslak merdivenleri? yukarıda banyo olduğunu biliyorsun; ama 2 haftadır 3 metrelik bir koltuğun etrafında yaşıyorsun. babanın öldüğünü de biliyorsun. sahi, baban da senin yüzünden ölmüştü değil mi? nasıl ıskalamadın o ihtiyar bunaktan kalma fildişi kabzeli magnumla hedefi, aklım almıyor. 7 kıldır kimse ateşlememişti lanet tabancayı. annen de pek iyi değilmiş. geçirdiği epilepsi nöbetlerini en iyi sen bilirsin. bazen medellin'de geçirdiğimiz güzel günler geliyor aklıma. brezilyalı küçük fahişelere nasıl da dudaklarımızı ısırarak bakardık. dar ve sıkı kalçaları, esmer tenleri, kocaman göğüsleri olan venezuelalı kadınlar. belki güney amerika'da yaptıklarımızın kefaletini ödüyoruz bu günlerde aziz dostum. hatırlıyor musun bolivya günlerimizi? aynı kızı sevmiştik hani. luisa'ydı adı. kocaman, iri iri gözleri vardı. hüzün kokan sözcükleri vardı... nasıl da sarmıştı bizi. aah aziz dostum, ah! "çok aşığım sana" deyişleri gitmiyor inan ki gözümümn önünden. sürekli yanındaydı, sürekli en yakınındaydı. torino sokaklarında avare avare dolaşırken, cüzdanımızı kaptırdığımız şilili çocuklar geldi aklıma. kaç yaşınaydı yahu onlar? hangi cesaretle bıçaklamışlardı seni. züleyha'nın sakinliği geliyor aklıma. oluk oluk boşalan damarlarına dokunabilmek için cücelere karanlık gökyüzünü boyattırmıştı üç beş rus rublesine. yağmur damlalarından çağlayanlar yapabilmekti dileği. başka bir adama seyir ettirdi soluk gölgesini ve gitti.
söylesene aziz dostum; baban öldü, annen de gebermek üzere. ve sen... sen, zaten ölü doğmuştun kıyametin koynuna değil mi? ete kemiğe büründüğün o karlı aralık gününde; babanın anneni amcanla yatakta basmasını da bizzat sen anlatmıştın bana. amcanın intiharı çok da fazla yakmamıştı canımızı aslında. annenin 23 yıl boyunca senden ve babandan uzak bir aydınlığa kaçması... baban mı istemişti ölmeyi? annen mi istemişti aldatmayı babanı? züleyha mı seçmişti o erkeği? biliyorum, sen yine bana öfkeli bir siktir çekeceksin. ben de "lanet olası pis serseri" deyip kahrolası hayatıma geri döneceğim. iyiydim ben böyle halbuki. hep o orospu züleyha değiştirdi çehremizi. biz bu değildik be aziz dostum, biz bu değildik! güvenmiştik, sevmiştik, aldatılmıştık; ama hiç böyle kahrolmamıştık.