içeriden, dışarıdan, tarihi gelişimden veya geleceğe yönelik tahminlerden; yani nereden bakılırsa bakılsın kabak tadı vermeye başlayan bir manzaradır. "battık, çöktük" diyen ne kadar abartıyorsa "acayip geliştik, dünya lideri olduk" diyen de aynı oranda uçmaktadır. doğruya doğru, bir afganistan, bir özbekistan veya avrupa'dan örnekle bir arnavutluk veya bulgaristan değildir (beğenmediğin bulgaristan avrupa birliğinde ama, n'aber! diyenler bir dakka beklesin lütfen). ancak bütün bu pohpohlamalara ve büyüme rakamlarına rağmen "batmış yeah" denilen bir italya kadar dünya markası üretebilecek konuma henüz erişmemiştir. iran'ın aksine türkiye'nin muhafazakarlarını hiç mi hiç ilgilendirmeyen bilim ve teknoloji konusunda bir şeyler üretebilecek konuma gelememişir. adalet, basın özgürlüğü, insan hakları gibi ekonomik olarak da artı üretebilen, çekim merkezi olan değerlerde hala yayadır. uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapabilme adına bir brezilya veya güney afrika kadar güven verememektedir. kronikleşmiş sorunlarını da "yoktur böyle sorunlar" diyerek göz ardı etmekte, ama o sorunlar yok olmamaktadır.
özetle, tam anlamıyla ciddi kararlar verilmesi gereken bir yol ayrımındadır. bu kadar zaman karar vermedik bir şey olmadı, bundan sonra da olmaz diyenler türkiye'nin dünyada son otuz yılda yaşanan tepetaklak hadiselerin arkasına saklanabildiğini, ancak artık arkasına saklanacak bir şeyin kalmadığını görmüyor, ya da görmek istemiyor. gürültülü değişikliklerin sadece arap ülkelerini vurduğunu, amerika'nın, avrupa'nın veya çin'in dahi ne gibi köklü reformlara gittiğini farketmek istemiyor. oysa artık girilen bu yol ayrımında hepi topu üç tane seçenek var:
her şey olduğu gibi kalır: evrenin kanununa ters düşmektir. özellikle her şeyin sürekli değiştiği bir ortamda her yapının kendisini sürekli ufak ufak değişime uydurması gerekir, aksi takdirde kendisini olduğu gibi muhafaza etmeye çalışmak her geçen gün daha zahmetli, daha masraflı bir hal alır; daha çok bedel ödemeyi ve körelerek birden yok olmayı da beraberinde getirir. şimdiye kadar bunun aksini başarabilen hiçbir düzen, yapı, rejim, canlı veya cansız bir hadise yoktur, olamaz.
planlı programlı dönüşüm: samimi olarak ülkenin tüm dinamikleri, yönlenmesi hayal edilen geleceği, temel sorunları vs. özel bir komisyon kurularak masaya yatırılır. bu komisyon aynı zamanda meclise tartışabileceği modeller önerir, alınması gereken tedbirler, değiştirilmesi gereken yasalar kısa, orta ve uzun vadeler olarak tasarlanır ve uygulanmaya koyulur. bu dönüşüm tasarlanırken isimlere cisimlere sembollere saplanmadan, en temel hedef olarak insanların insanca yaşayabilmesi gibi temel kriterlerden yola çıkılması gerekir.
hiçbir şey yapılmaz, inceldiği yerden kopsun denir: bugünün taktiği ve basiretsizliğidir; ama gerçekten de bir yerden kopacaktır. çünkü eskinin aksine, suni de olsa ülkeyi bir arada tutabilecek "diğerlerinden daha fazla" ağırlığa sahip herhangi bir kesim kalmamıştır, herkes kendi yaşam alanını diğerlerini umursamadan garantiye almaya çalışmakta, bir anlamda batacak olan geminin kuru kalacağını hayal ettikleri bir parçasına tırmanmaya, ya da gemiden bir şeyler kaçırarak sandallarla kaçmayı hesaplamakta. bu da hiçbir kesimin ya bulundukları gemiyi tam göremedikleri, ya da nasıl bir okyanusun ortasında seyahat ettiklerini farkedemediklerini gösteriyor.