daha önce kimsenin görmediği ama herkesin gitmek istediği yer.
yani var olup olmadığını bilmediğimiz bir yere gitmek isterken hayatımızı da bu isteğe göre düzenlemeliymişiz.
kimileri burayı görmek için yatar kalkar namaz kılar, kimisi pazar kiliseye gider,kimisi (bkz: yum kippur) diye bi günde yemek yemez ama hiçbiri sormaz ki cennet nasıl bir yer.
kimisi içinde şarap var der,kimisi huri var der. fakat kimse içi yılanlarla dolu demez, çünkü o zaman bütün oyun bozulur, cennetin anlamı kalmaz.
cennet belki de sadece herkes adam gibi davransın diye uydurulmuş hayali bir mekandır aslında,ki bu görmediğim ve varlığından emin olmadığım bir yere gitmeyi istemek fikrinden çok daha mantıklı geliyor.
şayet cennet varsa bile, herkes kendi kafasına göre yaşıyor.
teoride herkesin inancı var ama pratikte herkes kendi kutsal kitabını yazmış, ona göre davranıyor.
o halde bütün bu soytarılık, bu şamata ne?
veyahutta bu bağnazlık.
hayalimizce dayayıp döşediğimiz bir ev için mi?
yoksa herşey içi toprak dolu bir solucan yuvasına yem olmak için mi?
cenneti kimse göremedi,ama o deliği hepimiz biliriz.
demek ki şu an kesin olan sonumuzun aynı olduğu.
şu anda cennet yok şu anda hayat var.
ve hayat çoğu zaman cenneti yaşamak değildir, o halde ne yaşadığımızın farkında olmamız icap eder.
dolayısıyla kendimizi de aldatmamamız.
somutlaştırılması gereken bu tip hayali veya ruhani şeyler değil, şu anda geçerli olan şeylerdir.
insanlara önce vicdan sahibi olun deyip beyinleri yıkanmasa pek çoğu zaten saçmalamazlardı.