uludağ sözlük tasavvuf kapışması

entry35 galeri
    22.
  1. hala palavra sıkılan kapışma... geldi amcam, "tasavvuf islam'da yoktur, dışardan alınmıştır" dedi. ben de "peki nereden ne alınmış göster bakalım" dedim... dut yemiş bülbül... bırak arkadaş maval okumayı, sen iddia ettiğin şeyi bir ispatla görelim...zikir nereden alınmıştır, rabıta nereden alınmıştır?... bana bi söyle bunları... ama böyle aynı lafları on kere tekrarlatma...

    bak, füsüs'ül hikem'in nereinden alıyorsun o lafları diye de sordum, hala tık yok. cevap olarak, muhiddin-i arabi kafirmiş... sensin lan kafir, zibidiye bak... selefi artıkları bunlar; kendi kafalarından din yapacaklar... ben de tutacağım, "ben ona hamdederim o bana hamdeder" tek tek bunlara cevap vereceğim... lan arkadaş, mesele gümbürtüye gitti zaten, laf kalabalığında kayboldu...

    siktir et, ben böyle muhabbete girmem. yok muhiddin-i arabi kafirdi de, müslümandı da... sabaha kadar sidik yarıştıralım burada...

    ayrıca isterseniz gelin de vahdet-i vücud dersi vereyim:

    --spoiler--
    1. allah'ın zatı, aleme, allah'ın sıfatlarından daha yakındır.
    2. allah'ın sıfatları, aleme, allah'ın fiillerinden daha yakındır.
    3. allah'ın filleri, aleme, alemin kendisinden daha yakındır.

    ve hüküm: bu işe akıl ve hayale girişmek küfürdür.
    --spoiler--


    devam edelim mi:
    --spoiler--
    vahdet-i vücuda göre, her şeyden önce bir öz, bir cevher, bir nur yaratılmıştır. buna muhammedi nur denir. allah'ın isimleri ve sıfatları bu mertebede toplu bir halde, deyim yerindeyse potansiyel bir halde bulunurlar. henüz varlıktan hiçbir şey yoktur. bu, allah resulü'nün nurudur. (bkz: hakikat-i ferdiyye) bütün kainat, bütün insanlık, belli bir sıra ve tertip içinde bu nurdan meydana gelecektir ki, bu ilk aşamaya birinci beliriş (taayyün-ü evvel) denir. veya bir tek an anlamında "yekpare an"...

    taayyün-ü sani dedikleri ikinci beliriş anında ise, allah'ın isim ve sıfatları topluluk mertebesinden açılış mertebesine geçer. buna insanî hakikat de denir. henüz maddi ve manevi alem adına yine hiçbir şey ortada yoktur. fakat burada muhammedi hakikatin, insani hakikatten önceliği vardır. "sen olmasaydın, sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım" sırrı vardır. ayan-ı sabite adı verilen, varlığın ilk manaları vardır.

    bundan sonra alem-i ervah, yani ruhlar alemine sıra gelir; ruhlar meydana gelir... onun ardından alem-i misal; yani, varlığın suretleri, formları... daha sonra alem-i şühud, yani madde, cisimler, bitkiler, hayvanlar... en son insanlar ve tarih... bizim değinmediğimiz, la taayyün (belirişsizlik) denilen ilk aşamadan sonra bu, yedinci ve son aşamadır. yaratılış insanla mühürlenir. insan, insani hakikatten sonradır; ruh, şekil ve madde alemlerinden de sonradır. fakat onda bütün bir kainatın özeti vardır; bütün sırlar onda toplanmıştır.

    bu, allah resulü'nün nurunu kainatın yaratılışından evvel ve kainatın yaratılış sebebi olarak görmeye muhiddin-i arabi "hakikat-i ferdiyye" adını verir. (bkz: hakikat-i ferdiyye) bütün insanlar insanlığını, bütün peygamberler peygamberliğini ve bütün varlık varlığını ondan almıştır. tarihi bir varlık olmaktan önce, kozmolojik bir prensibe delalet eder. bu yüzden o, "kainatın efendisi"dir ve "allah sevgilisi"dir.

    aklım kestiğince, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım bu doktrin, her şeyden önce bilmek gerekir ki, "ibdai - kreasyonist- yaratılışçı" bir doktrindir. "allah ol der ve her şey olur.
    --spoiler--

    üç kuruşluk aklınızla ban palavra sıkmayın. meseleleri biliyorsanız, gelin de konuşalım. küfür edecekseniz, ben kıralını ederim. mına bile korum!
    0 ...